Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. |
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Sprey boyayla bu kadarı nasıl yapılabiliyor, hayret doğrusu... |
Canım kahvaltı etmek istemiyordu, o yüzden elmamı kemirerek Thames kenarından gitmeye karar verdim, zaten harita evden birkaç kilometre uzaklıkta gösteriyordu. “İyi, yol kolaymış kafama yazdım nasılsa” diyerek harita marita almadan çıktım. Tabletteki offline haritayı kullanıyorum genelde, onu da almayım dedim, malum bir şey taşımakla aram hiç iyi değil.
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Bu Minililer gelmiş, park etmiş, tadını çıkarıyorlardı tünelin. Bence sanatsal bir fotografa imza atmışım, beğendim bunu kendi kendime. |
Waterloo’ya yaklaşırken bir baktım haritanın tarifi ile uyuşmuyorum; otobüs durağındaki bölgesel haritadan inceleyim dedim ve boş gözlerle “Leake, nerede bu Leake, başlayacağım haa” diye söylenirken, arkamdan bir ses geldi: “How can I help?”. Üstüme alınmadığımdan arkama dönmedim. “Miss, what are you lookin at?” Artık “Bu bana diyor” diyerek bir zahmet döndüm ki elinde cigarası kasketli yaşlı bir dede bana bakıyor, yetmiyor suratıma dumanını üflüyor. “York Road” dedim. “Oh York Road, ok, but where are you going, exactly?” Bazen sabahları pek bir bet oluyorum, halbuki niye Leake’e çıkan ana yol York’u söylüyorsun ki? “Going to the Graffiti Tunnel.” deyince, başladı dumanlı dumanlı anlatmaya. “Anladım, çok teşekkür ederim” diyerek yürümeye başlamıştım ki “Heea resimlere mi bakacaksın oradaa?” dedi. “Evet, ne yapabilirim ki başka, geriatrii” diyecektim neredeyse. “Yees, I will, thanks again” diyerek yola devam edebildim. Az kalsın cigara ikram edecekti. Bayağı iyi oldu ama yardımcı olması.
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Üstteki adam büstüne dikkat, çok başarılı. |
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. |
Sokak sanatında son nokta bence burası. Birbirinden renkli ve birbirinden güzel mesajlar içeren yüzlerce grafiti bana bakıyordu.
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Ot, çöp, cigara içmeyin derim ben. |
Artık yer yetmemiş crosslama yapmışlar (üst üste boyama). Ben oradayken de aşağıdaki resimde görebileceğiniz gibi şahane bir desen, üzerine yeni bir çalışma yapılmak üzere siyaha boyanıyordu.
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Nasıl kıydın o güzelim Picassovari desene? Üzerine yaptığın şey sanki ondan güzel, yazı olayı bitti grafitide, kendini biraz geliştir bebişim. |
Grafiti Tüneli, Leake Caddesi, 28 Haziran 2015, Londra. Uçuş denemelerim için bu duvarı kullanayım dedim, adeta bütünleştim. Uykuluydum, açıldım. |
Bizim ülkede tabii yer çok, bu grafiticilere de yer lazım. O yüzden ülkemize gelip orayı burayı boyayan turist grafitici çok. Ancak yaptıklarına o anda baktınız baktınız, ertesi gün bizim yereller de onu boyuyor! Bu nasıl bir mantıktır anlayamıyorum. Misal, geçen ay dünyaca ünlü Fransız fotografçı ve sokak sanatçısı JR’ın “Wrinkles of the City” (Şehrin Kırışıklıkları) Projesi kapsamında Fatih Belediyesi’nin desteği ile yaptığı eserin üzeri boyanmıştı.
JR'ın İstanbul'daki sokak sanatı örneklerinden birinin üzeri boyandı, Haziran 2015, İstanbul. Fatih Belediyesi 'Valla o biz değiliz' diye açıklama yapmıştı. Olan gür kaşlı portreye oldu. |
Wrinkles of the City, Los Angeles’tan Berlin’e dünya çapında bir sanat projesi. JR, projenin son ayağı olarak İstanbul’u seçti. Amaç, o şehirde yaşayan yaşlı halkın fotograflarını dev ölçeklerde sokağa taşıyarak, yaşlanma sürecinin hem insanların hem de şehrin kimliğini nasıl etkilediğini göstermek. Dünyanın hiçbir yerinde böyle aktivist eserlerin başına bizdeki gibi şeyler gelmiyor olsa gerek. Yani her yönden romaneskiz!
Leake Caddesi çok güzel ama bizim sokak sanatçılarının da altta kalır yeri yok. Favorim Leo Lunatic takma adıyla çalışan sokak sanatçımız… Esenler'deki mahalle arkadaşlarıyla grup halinde duvar boyayarak baslamış, ilk ilhamını ise izlediği Beat Street adlı filmden almış. Taksim civarında kızgın pandalarını görmüşsünüzdür. Eskilerden bir Leo Pandası resmi paylaşayım.
Bir kış günü Beyoğlu’nun ara sokaklarında, 22 Şubat 2014, İstanbul. Fotografı Melih çekmişti. |
Leo bu pandayı 3 saatte boyamış Dergi mekanının duvarına. |
Boğazkesen’den inerken, 14 Temmuz 2013, İstanbul. Bunu da Melih çekmişti. Bu tarzlar da hoşuma gidiyor. Baksanıza, hopbidi hopbidi takılıyorlar duvarda. Hoppiii, bombacıklar, bombacıklar! |
Neyse Londra’ya dönersem, Leake'te sokak sanatı seansı sonrasında Viktorya ve Albert’te rezervasyon yaptırdığım, o gün de son günü olan etkinliğe gitmek üzere Waterloo’dan metroya atladım. V&A kalabalıktı. Görevlilere sora sora 46A galerisini buldum. Müze o kadar büyük ki, görevliler her bölgeyi bilmiyor. Müzenin mimari bölümlerinden biri olan 46A’ya girdiğinizde kendinizi bir açık hava müzesinde gibi hissediyorsunuz, tavan o kadar yüksek ve eserler o kadar devasa ki insanlar kafa yukarıda gezerken birbirine çarpıyor. Kokartlı müze görevlilerini görünce o yöne ilerledim. Yaklaşık 18 metre yüksekliğindeki bir sütunun önünde duruyorlardı.
V&A Müzesi, 28 Haziran 2015, Londra. 46A Cast Courts'dayım. Devasa objeler, lahitler, sarkıt dikit, kapılar. |
Etkinliğin adı Inside Voices. Deneysel bir çalışma. İçeriği şöyle: Viyolonsel sanatçısı Liam Byrne, sanatçı, dinleyici ve mekan arasındaki dinamikleri Barok müziği eşliğinde deneyimlemek için meşhur Trajan Sütunu'nun içinde kişiye özel bir konser veriyor. Yaklaşık 5 dakika süren performans kaydediliyor ve her katılımcıya kişiselleştirilmiş bir edisyon posta ile gönderiliyor. Sanatçı güzel düşünmüş, bir tasarım müzesi ile ortaklaşa yapılabilecek süper proje. Ayrıca, sanatçı olarak kendisinin ve Müzedeki en önemli parçalardan birinin tanıtımı için de yararlı.
Dökme alçıdan Trajan Sütunu, V&A Müzesi, 28 Haziran 2015, Londra. Roma'daki gerçeğinin yaşı 1900 yıldan fazla! |
Buradaki Trajan Sütunu, Roma'daki orijinalinin dökme alçıdan birebir replikası. Müzenin açıldığı 19. yüzyılda yaptırılmış. Amacı da klasik dünyanın bu ikonik eserini, ögrenciler ve Roma'ya gidip orijinal sütunu görme imkanı olmayanlar için erişilebilir kılmak. Bu memleketteki bu anlayışın hastasıyım.
MS 113'te yapılan orijinal sütun 38 metre, Müzenin tavan yüksekliği ise 25,5 metre olduğundan, sütun iki parça halinde sergileniyor. Üzerindeki rölyefler ise Roma İmparatoru Traianus'un Daçya Savaşı'nı anlatıyor. Bugün Roma'da hala ayakta olan sütun, açık havada zarar görmüş ve üzerindeki birçok rölyef silinmiş durumda. Oysa V&A'deki döküm 19. yüzyılda alındığından birçok detayı saklıyor. Müzenin yaptığı bu yönden de insanlığa bir armağan.
Trajan Sütunu'nun içinde bana özel konserdeyim, çelloda Liam Byrne. Teşekkür ederim Liam. V&A Müzesi, 28 Haziran 2015, Londra. |
Görevli sıranın geldiğini haber vererek bana eşlik etti ve başımı eğerek sütuna girmemi sağladı. İçerisi karanlıktı. Liam taburesinde çellosunu almış bekliyordu. Bir süre benim için ne çalacağını düşündü. Sonra bana şöyle bir baktı ve 18. yüzyıl Georg Philipp Telemann'dan bir sonat çalmaya karar verdi. Taban çapı 3,5 metre civarında olan sütunun içinde gözlerimi kapatıp kendimi bu olağanüstü akustiğe bıraktım. Ses, sütunun içinde inanılmaz derecede etkileyiciydi ve kalbimde hissedebildim.
Performans sonrası biraz sohbet ettik, fikrin tamamen kendisine ait olduğunu ve bunu dinleyicilerle paylaşmanın onu çok heyecanlandırdığını söyledi. Çellonun piyanodan sonra en sevdiğim enstrüman olduğunu söyledim. “Çellonun insan sesine en yakın alet olduğuna dair bir tevatür vardır” deyince, o da bana katıldı ve barok dönem sanatçılarının da bunu söylediğini belirtti.
Viktorya ve Albert’le vedalaşıp yola düştüm. Karnım acıkmaya başlamıştı. Kahvaltımı-öğle yemeğimi Barbican’da yemeğe karar verdim ve Kensington’dan metroyla çufçufladım.
Barbican'da deneysel çalışmalar, 28 Haziran 2015, Londra. |
4 yorum:
Zeynepcim Merhaba,
Londra aktivitelerini zevkle okudum ve yine yeniden gitmek geldi icimden tabii ki de :) Ozellikle V&A Muzesi'ndeki kisiye ozel konser deneyimi cok etkileyici olmali.
Bu aralar Banksy'nin eserlerinden bazilari burda bir galeride sergileniyor. Grafitiyi cerceve icinde uzerinde fiyat etiketiyle gormek biraz ruhsuz gelse de, artistin mizahi bir yaklasimla ifade ettigi elestirel tarzi ve eserlerinde o ince cizgiyi tutturabilmesi cok hosuma gitti.
JR'in Istanbul'daki sokak sanatinin oncesi ve sonrasina baktigimda ayni bina olmadigini goruyorum. Aci farki mi acaba diye dusunup uzun uzun baktim ama emin olamadim. Belki de birden cok binada ayni resmi yapmis ve bir tanesi bu hale getirilmiste olabilir. Artik gerceklik her neyse bizdeki bakis acisinin degismesi sart malesef halen vandalism olarak nitelendirilebiliyor:(
Sevgiler,
Ebrucum selam,
Yazıları beğenmene sevindim. Londra bana hep iyi geldi, bu sefer de güzel geçti gerçekten. Londra'nın bana verdiği his: beni kucaklıyor gibi geliyor :)
Katılıyorum sana, sokak sanatını sokakta görmek daha zevkli. Burada da geçen yıl Pera Müzesi uluslararası sokak sanatçılarının da dahil olduğu benzer bir sergi açmıştı. Buradan göz atabilirsin istersen: http://etkinfare.blogspot.com.tr/2014/10/sokak-cok-sesli.html
JR'in fotografa tekrar baktım, dediğin gibi çekim açısı kaynaklı sanıyorum. Yağmalanan tek eseri de bu değil maalesef :(
Selam ve sevgiyle
Yardımcı ingiliz dedelerine iyi davranalım :P Leo'yu ben de pek severim. Mini'li fotoğrafı ben de beğendim ama Leake Street çok içimi açmadı. Grafitti için tavsiyem Berlin : )
Yardımcı inculuz dedeee dedeee :)
Berlin'deki grafitiler olaylara o kadar hakim değil yalnız. Yine de Berlin candır :)
Yorum Gönder