2 Mayıs 2014 Cuma

Kirstenbosch ve Kuğu Gölü

Cape Town Üniversitesi Kampüsü, 9 Nisan 2014
Cape Town'daki beşinci günümde Şebnem’in okula kısaca bir uğradık ve sonra sabah kahvelerimiz için Montebello’ya geçtik. Ormanlık bir arazi içerisinde şirin bir kafe, etrafında da sanat atölyeleri ve satış yerleri var.

Güzel bir yer seçip kahveleri söyledik. Cape Town’da filtre kahve=americano. “Filtre kahve var mı?” sorusuna “Americano istiyorsunuz yani?” karşılığını alıyorsunuz. Americano da bana çok koyu geliyor. O nedenle çareyi americanonun üzerine sıcak su eklemekte buldum. Sonra mekanın iç kısmına giderek stanttan yiyecek bir şeyler seçelim dedik. Ben dereotlu çörek, Şebnem de elmalı pay seçti; siparişi verdik. Bekle allah gelmez. Yarım saat kadar geçti, garsonu çağırdık. “Bizim ürünler nerede kardeş?” diye sorunca, “Bir gidip bakayım” cevabını aldık. Geri geldiğinde “Üzgünüm, dereotlu çörek kalmamış.” dedi. “İyi ama ben baktığımda 5 tane vardı?” dediysem de 32 bembeyaz dişiyle sırıtarak “Kalmamış.” dedi. Tembeller gerçekten Şebnem, haklısın. Siparişi içeri söylemeyi unuttu kesin.

Montebello, 9 Nisan 2014, Cape Town
Kahve keyfinin ardından atölyelerin olduğu bölümden bir iki alışveriş yaparak dünyanın en güzel botanik bahçelerinden birinin yoluna koyulduk. Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçesi, Masa Dağı’nın doğu eteklerinde kurulmuş ve 828 hektarlık devasa bir alana yayılan bir botanik bahçesi.

Kirstenbosch Botanik Bahçesi, 9 Nisan 214, Cape Town
1913’te kurulmuş olan bahçe -bahçe deyince akıllara küçük orta boy bir bahçe gelebilir ama bu devasa bir bahçe- endemik bitki ve ağaçlarla kaplı ve içerisinde bir de orman var. Bahçenin 60 hektarı sonradan ekme/işleme şeklinde, kalanı ise tamamen doğal bir flora.

Cape Yarımadası’nın doğal bitki örtüsünün (‘fynbos’-fine bush) türlerinin yarısına yakınını burada görmek mümkün. Kompleksin içinde Ulusal Bitki Enstitüsü’nün merkezi, bitki satış ofisi, restoran ve amfi var. Burada zaman zaman bitki fuarları ve konserler düzenleniyor.
Kirstenbosch
Bahçenin içinde ziyaretçilere sunulan çeşitli rotalar var. Bazıları engellilere özel olan bu rotaların bir kısmını tamamlamak 3 saati bulabiliyor. Biz de bir rota seçip turumuza başladık. “Nerede kaybolmak istersin?” deseler, yanıtım burası olabilir. Müthiş manzaralara, göz alabildiğine yeşilliğe ve hiç görmediğim türdeki bitki örtüsüne bakmaya doyamadım. Hepsinin Latince ve İngilizce açıklamalarına da yer verilmiş.

Gezimiz sırasında bir okul turuna denk geldik, öğrencilere bitkileri tanıtmak için okullar, Kirstenbosch’a tur düzenliyor. Şu tatlılığa, güzelliğe, masumiyete bakar mısınız?
Kirstenbosch Botanik Bahçesi, 9 Nisan 2014, Cape Town
Beni öp beni öp!
Anne, çiçek ve bitkileri anlatırken
Saat 14:00 olduğunda, Kirstenbosch’un botanikçisi ve rehberi Anne ile buluşmak üzere bahçe girişine geri döndük. 70 yaşın üzerinde olduğu anlaşılan Anne ile bahçede 1,5 saatlik bir gezi yaptık. Kendisi yıllardır ve halen Cape Town Bisiklet Maratonuna katılıyor, turu da tamamlıyormuş. Sporcu insanları bilhassa yaşlıları çok severim, canım benim, şeker şey.

Anne bize çok güzel ve yararlı bilgiler sundu. Doğal orman bölgesine bizi soktuğunda, buradaki bazı çok değerli ağaçların altına açıklama koymadıklarını, zira ziyaretçilerin ağaçtan bir parça almaya çalışırken ağaca zarar verebildiklerinden bahsetti. Doğal ortamlarını her şartta korumaya çalışmalarını çok takdir ettim. Biz de Türkiye’de arboretumlarımızı bile imara açıyoruz!
Bahçenin çeşitli yerlerine soapstone'dan güzel heykeller serpiştirilmiş.
Bir de tarçıngiller familyasının parçası olan kafur ağaçları (camphor) çok hoşuma gitti. Tıpta da antiseptik olarak kullanılan bu ağacın yere düşmüş dallarından alarak çıtçıt kırdık ve ortama yayılan enfes koku eşliğinde turumuza devam ettik. Bu, çamaşır ve kıyafetlerin arasına lavanta yerine nefis gider. Birkaç dal getirdim zaten.

Gezimiz esnasında bir sonraki hafta açılışı yapılacak olan asma köprüye de çıktık. Buradan bahçenin ve Masa Dağı’nın müthiş manzarasına daha güzel hâkim oluyorsunuz. Köprüden geçerken Anne, halen çalışmakta olan işçilere “İzin verdiğiniz için teşekkürler, köprüden ‘illegal’ geçiş yapmış olduk.” dedi gülerek. “Anne’ciğim ya, biz Türkler yanındayken her yerden illegal geçiş yapabilirsin, sorun yok, no panic!” diyecektim ki “Neyse, içimden deyim bari” dedim.

Kirstenbosch'ta yeni inşa edilen seyir köprüsü
King Protea, Masa Dağı
Çıkışta, satış ofisinden Güney Afrika’nın meşhur çiçeği protea tohumlarından çeşit çeşit aldım. Bunları ülke dışına çıkarmak yasakmış, olsun, ben getirdim. İstanbul'da yaşayabilecek mi diye deneyeceğim. Botanikçi Anne, "Akdeniz ikliminde yaşama olasılığı yüksek." dedi. Aslında kış çiçeği olduğu için bahçede genelde kurumuş versiyonlarını görebildik ama Masa Dağı turumuzda pespembe kral protea (king protea) görmüştük, muhteşemdi. Protea, yangın ve dumanla stimüle oluyormuş. Ormanda yangın çıkıyormuş, o esnada proteanın tohumları oraya buraya saçılıp daha da kuvvetli şekilde yetişiyorlarmış. Satış ofisinden aldığım tohumların içinde zaten bir duman kiti de var. Bakalım İstanbul’da yangın etkisini nasıl verebileceğiz tohuma, denediğim zaman sonuçlarını yazarım.

Bu enfes botanik turunun ardından, saat 16:00 gibi Groot Constantia’ya geçtik. Burası tarihi 300 yıl geriye giden üzüm bağı ve Güney Afrika’nın en eski şarap üretim tesisi. Şarap tadımı ve mahzen turunu birkaç dakika ile kaçırmıştık.
Groot Constantia, 9 Nisan 2014, Cape Town
Zaten yorgun ve aç olduğumuzdan hemen restorana çöreklendik ve şaraplarımızı söyledik. Şebnem'e blush, bana da beyaz şarap (ne ilginç devamlı beyaz içiyorum) söyledik ve manzaranın, yeşilliğin tadını çıkararak günbatımında harika bir yemek yedik.

Groot Constantia, 9 Nisan 2014, Cape Town
Akşam içinse Şebnem’in bana çok hoş bir sürprizi vardı: 2014 yılında 80. yılını kutlayan Cape Town Şehir Balesi’nin sahnelediği ve Cape Town Filarmoni Orkestrası’nın eşlik ettiği Kuğu Gölü Balesi’ne iki bilet... 
Kuğu Gölü Balesi, Cape Town Şehir Balesi, 9 Nisan 2014, Cape Town
Temsilin sahneleneceği Artscape Opera Evi'ne vardığımızda, bina içerisine giden giden yolda bayağı bir eğlendik. Tünelin duvarlarındaki resimler hoştu.
Cape Town Opera Evi: Artscape, 9 Nisan 2014
Çocuklar gibi şendik!
Temsilin başlamasına daha biraz zaman olduğundan, bina dışında birer kahve içtik, sonra içeri geçtik. Yerimiz önden üçüncü sıranın ortasında ve mükemmeldi. Tek sorun yan tarafımdaki arkadaşın tüm temsil boyunca kıpır kıpır olması ve devamlı telefonuna bakmasıydı. Bir insanı Tchaikovsky’nin Kuğu Gölü Balesi de klasiğe alıştıramıyorsa başka hiçbir şey kar etmez bence…

Davulcuya bak sen, arada ipad filan!
Sahnede beyaz dansçıların yanı sıra yedi renkli (‘coloured’) dansçı vardı ve hepsi birbirinden yetenekliydi. Yalnızca Van Rothbart’ı oynayan Xola Putye tontişti. Tontiş dansçı mı olur ya? Tontiş renkliyi de zaten bünyem kabul etmiyor. Ya da bu oyun için mi kilo aldı acaba?!

Her zaman mı böyle bilemiyorum ama Cape Town’lılar (‘Cape Townian’) alkışı seviyorlar. Bazı uzun solo partilerde normal karşılanır ama her fırsatta alkış tuttular. Ona alkış, buna alkış… Popüler temsillerde bu normal sanırım.
Afişin yarısını kapatmasaymışım, iyiymiş!
Sahne tasarımı ve kullanımı çok hoştu. Dansçıların kostümleri de aynı şekilde. Genç balet Daniel Szybkowski ve balerinler Angela Hansford (Odette’i oynadı) ile Kim Vieira (Odile’i oynadı) hakkını verdiler. Kim Vieira bazı pozisyonlarda çok titredi, çok yakın olduğumuz için hepsine şahit olma şansımız oldu. Ülkemizde izlediğimiz son dönem balelerinde bence yanlı kostüm tercihi nedeniyle dansçıların bacaklarını görme fırsatı pek olmuyor. Burada buna doyduk. Bence dansta bunu seyircinin görmesi çok önemli. Ben öyle zevk alıyorum. Disiplinli duruş, kasların güzelliği ve yılların emeğini ancak bu şekilde idrak edebiliyorsunuz.

Canım arkadaşım Şebnem’e bu güzel organizasyon için tekrar teşekkür ediyorum.

Özgün Adı: Swan Lake
Müzik: P. I. Tchaikovsky

Prodüksiyon: Elizabeth Triegaardt
Orkestra Şefi: Graham Scott
Işık: Shamiel Abrahams
Kostüm: Peter Cazalet

2 yorum:

zephyr dedi ki...

Canım benim esas ben teşekkür ederim geldiğin, Cape Town günlerime renk kattığın için ;) Yine gel, yine renklenelim...

Yazılarını okumak hep çok hoş ama bunları okumak bambaşka bir keyif veriyor bana... Devamını (özellikle babunları) dört gözle bekliyorum ;)

Etkin Fare dedi ki...

Ya Şebnem, inanmazsın ikide bir Zacharia geliyor aklıma :) söz verdim gitmedim ya, içime dert oldu ya :( ebony zürafamı duruyorsa sen müsait vaktinde gidip alabilir misin Zach'dan :/