Midas, Sedat Öztoprak, Bariton |
Kısa opera tarihimizin en sevilen, en önemli eserlerinden Midas’ın Kulakları, İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Yücel Erten rejisörlüğünde bu yıl bir kez daha sahnelendi. Neyse ki 27 Mart’taki sondan birinci oyunu yakaladık.
Midas’ın Kulakları, Ulvi Cemal Erkin’in öğrencisi Ferit Tüzün’ün tek operası. Tüzün, eserlerinde halk müziği temalarını kullanan ancak güçlü orkestralama tekniği ile son derece özgün melodiler üreten bir besteci. Librettosunu Güngör Dilmen’in yazdığı bu operayı, TRT’nin siparişi üzerine 1967 yılında radyofonik opera olarak bestelemiş. Aydın Gün tarafından ilk kez sahnelenişi ise 1969 yılında canım AKM’de gerçekleşmiş.
Eser, bilindik opera kalıplarını kırıyor, çünkü teatral yönü ağır basıyor. Zira, ana karakterlerden Berberbaşını, eserin ikinci sahnelenişinde Levent Kırca, üçüncü sahnelenişinde de Köksal Engür canlandırmış. Şimdi de bir tiyatro yönetmeni tarafından sahnelenmesi çok isabet olmuş. Zaten bir tiyatrocunun elinin değdiğini hemen hissediyorsunuz.
Kısaca konu: Efsanevi Frig Kralı Midas, kehanet ve güzel sanatların tanrısı Apollon ile kırların tanrısı Pan arasında yapılacak bir çalgı çalma yarışmasında yargıç olarak seçilir. Midas, Pan’ın kavalıyla çıkardığı sesleri hiç beğenmez. Apollon’un liri ile çaldığı melodiler ise çok hoşuna gider. Ancak Midas yarışma sonunda, oyunu Pan’dan yana kullanır. Amacı büyük Yunan tanrısı Apollon’a bir ders vermektir. Buna çok kızan Apollon da “Güzel müziği ayırt edemeyen kulak, insan kulağı olamaz. Sana eşek kulağı yakışır!” der ve Midas’ın kulakları eşek kulakları olur.
Mitoloji, masal desek de, konu gayet güncel. Benmerkezciliğin, egonun aslında tüm tarafları nasıl ezdiğini düşündüğümde, tek egosantrik olan Midas değil, aynı zamanda Apollon da. Ne diye müziğini beğenmedi diye kralın kulaklarını eşek kulağı yapıyorsun, öyle değil mi ama? Sen de pekala kendini beğenmiş bir tanrısın. Günümüz için bir değerlendirme yapacak olursak: Bir kişiye verilecek en büyük ceza, onun kuşaklar boyu bencillikle anılması. Yeri gelmişken, kendimizi “me generation”a bir an evvel hazırlamamız gerekiyor. Yarı gümbür gümbür, yarı çalgılı çengili, yarı da bodoslama geliyorlar…
Neyse oyuna dönüyorum: Yücel Erten rejisi başarılı ve özgündü; daha önemlisi, günümüze gönderme içeriyordu. Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı ve RTE’nin “ucube” olarak adlandırıp yıktırdığı İnsanlık Anıtı’na yapılan gönderme çok ama çok hoşuma gitti. Kızgın Midas, halkın yüzünü bile görmek istemez ve meydandaki heykelin üzerini sıkıca örttürüp yanına da silahlı nöbetçiler diker. Halk heykeli çok merak eder ama nöbetçiler yanına bile yaklaştırmaz.
Oyuna ustaca yerleştirilen bu ucube eleştirisini o kadar beğendim ki sadece bunun üzerine bir sosyoloji tezi yazılmasını istiyorum. Favori karakterim, tabii ki Berberbaşı Süha Yıldız.
Unutmadan, kostümler şaheserdi. Özellikle Pan ve keçilerin kostümleri… Bir de oyun esnasında baleyi özlediğimi fark ettim, ne kadar hayatî etkisi var opera sahnesinde. Yapıtın dans için yazılan bölümleri o kadar incelikli örülmüş ki, iyi koreografi ile birleşince o masalsı dünyanın parçası oluyoruz.
Keçilerin korosunu hemen ezberlemişim, manzum olunca ezberlemesi kolay oldu sanırım, arabada gidip gelirken epey bir çığırdım:
Efendimiz Dionisos, şu koskoca oyun tanrısı
Dionisos Efendimiz, şu koskoca şarap tanrısı
Bizi uçsuz bucaksız Frigya ovalarına saldı
Koro olacağız biz bu oyuna
Delişmen keçi tayfası
Tayfası, keçi tayfası
Delişmen keçi tayfası…
(Gururla) Özgün Adı: Midas’ın Kulakları
(Gururla) Libretto: Güngör Dilmen
Dünya prömiyeri: 27 Aralık 1969, İstanbul Kültür Sarayı (AKM), İstanbul
Bu arada Süreyya Operası’nda devam eden çok hoş bir sergi var: Opera Afişleri Sergisi. Müthiş bir tarih. Afişlerde kendi dönemlerinin grafik tarzlarını görebiliyorsunuz. Misal, Ankara afişleri ağırlıklı yazı üzerine tasarlanmışken İstanbul afişleri illüstrasyon üzerine. Sergi, 21 Nisan’da sona eriyor. En beğendiğim afişlerden ikisi ise işte burada… Leyla Gencer’li Tosca (prömiyer) afişi 1960 yılından.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder