 |
Anish Kapoor, SSM'deki sergisinde, 2013 |
Modern sanatla mesafeli ilişkimden daha evvel de bahsetmiştim ama ta içimde hissettiğim bir sergi oldu bu. Sergi demek azımsamak oluyor, o da ayrı bir konu.
Anish Kapoor sergisi için heyecanım aylar evvelinden başlamıştı, o kadar ki modern/klasik/plastik/her türlü sanat uzmanı kankam Melih’le 8 Eylül’de sergiye gitme planı yapmıştık ama o gün geldiğinde, olayın 10 Eylül’de başladığını buluşmamıza 1 saat kala fark ettim. Fark etmeden Müze’ye gitsek “ay n’olur bize ön gösterim yapın” diye yalvarırdık herhalde. Araya bayramda ben bir Fethiye sıkıştırdım. Dolayısıyla Bayram dönüşü 20 Ekim Pazar öğlen Sakıp Sabancı Müzesi’nin önünde buluştuk; ben geliyorum 3-5 kilometreden, o geliyor 30-35 kilometreden ama ben yine geciktim.
 |
Eller, eller |
Melih duruma alışık gözlerle bana bakarken hemen biletleri alıp yokuşu tırmanmaya başladık. Kapoor’un ünlü "Gök Ayna" dahil diğer aynaları, Atlı Köşk’ün canım bahçesine ne de güzel yerleştirilmiş. İçbükey aynalar tasarlanışları gereği yeni bir dünya ile karşılaştırıyor sizi ve sakladıkları gizemi siz keşfediyorsunuz aslında. O yüzden de içeri girmeden eğlenmeye başladık. Ben en çok aynalarda ellerimin Emel Sayın’ın elleri gibi gözükmesinden hoşlandım. Diğer deyişle, Emel Sayın’ın kendisi bu aynalara ellerini gösterse, ortaya Tim Burton’sal sahneler çıkardı da diyebilirim.
 |
Aynalar, aynalar |
Kapoor aynalarla ilgili şunu diyor: “Ayna iyi işlenmişse ve parlaksa
matematiksel ya da felsefi bir objeye dönüşebilir. İşte o zaman bir
şeyler yapmaya başlar ve uzam oluşur.” Gerçekten baktığınızda önce
rahatsız olabilirsiniz ama sonra aynaların mekanı da içine aldığını
görüyorsunuz ve objeye birden uyum sağlıyorsunuz.
 |
Soldaki oniks 'Sekiz'i çok sevdim. |
İçeriye girdiğimizde fuayede gösterilen Kapoor filmini sergi öncesinde mi sonrasında mı seyredeceğimiz konusunu tartışmaya başladık; ben öncesinde, Melih sonrasında dedi. Son tahlilde öncesinde izlemeye karar verdik ve oturduk. Tek film zannederken üst üste çok sayıda film olduğunu gördük; üçüncüden sonra ben sergiye geçmek istedim, bu sefer de Melih istemedi, çok vakur oturmaya devam etti. ‘Hayırlısı olsun’ diyerek izlemeye devam ettik. Filmleri çok beğendim. Bilhassa Fransız yapımı olan belgeseller öğreticiydi.
Annesi Iraklı bir Yahudi, babası da Hindu olan 59 yaşındaki Kapoor, kibbutzda yetişmiş ve 16 yaşında eğitim amacıyla İngiltere’ye gitmiş. Eğitimine önce mühendislikle başlamış, sonra vazgeçip sanat okumuş. Kendisinin “herhangi bir yer”li olarak gösterilmesini istemiyor, zaten böyle zengin bir sanatçının evrensel düşünceye sahip olması şaşılacak şey değil. Benim de Kapoor’a heykeltıraş denmesine itirazım var. Bir o, bir de Serena Williams insan değil, başka gezegenden...
Kapoor'un ülkemizdeki bu ilk kapsamlı sergisi, sanatçının mermer, kaymaktaşı gibi malzemelerle oluşturulan, çoğu daha önce sergilenmemiş taş eserlerine odaklanan ilk sergi olma özelliğini de taşıyor.
 |
Kapoor taytımın dokusunu görse, ilgilenir, üretirdi diye de düşünmedim değil. |
Sergide ellemek yasak diyorlar, eserlerin belirli bir santiminden öteye
siyah çizgiler çekilmiş ama ben tabii yaklaşmadan/ellemeden duramıyorum.
O nedenle, çizgiyi aşmadan yandan manipülasyona çalıştım. Bir ekol Kapoor’a “Obje ve dokularla bozmuş kafayı” diyebilir. Ben de bir doku manyağıyım, bu eserin yanında da Kapoor'la uyumumuzu delirerek fark ettiğimde, Melih tabii ki anı kaçırmadı.
 |
'Fil' duvarın içinde. 'Fil' nereye? |
"Fil" adlı çalışmasına birkaç defa döne döne baktım. Kapoor, bence bunda zamanı hedeflemiş. Zamanın uzadığı ya da gerçekten durduğu hissine kapılıyor, bir yandan da baktıkça huzursuz oluyorsunuz. Kapoor da “Ne objeler ne de ona bakanlar masum.” diyor, ne kadar doğru.
 |
İnsanlar buna 'bean' diyor. |
Aynı durum Chicago’daki “Cloud Gate”de de var. Yakından görmediysem de belgeselini izlerken bu hisse kapıldım. Her gün yüzlerce insan bu çalışmaya dokunuyor ve bu istenen bir şey. Chicago Belediyesi’nin bu eserin her gün temizlenmesi için ayırdığı özel bir bütçe varmış, takdire şayan belediyecilik anlayışı.
Kapoor'un ikonik eserlerinden "Sarı" da var sergide. Sarı, monokromun mükemmel bir örneği. Monokrom her daim derinliğe sürükler. Bu boyutlardaki hali ise insan gözüyle kontrol edilemiyor, sürüklenip gidiyorsunuz. Ayrıca bu renk ve tonları çok tatlı. Önüne geçip bin türlü şekle giriyoruz.
 |
Şu arkadaki kız çocuğu ne şirin. |