13 Ağustos 2018 Pazartesi

I ♥ Rio

Copacabana, Rio de Janeiro.
Rio’daki üçüncü günümüzde dünya harikası sahil şeridinde gezinmek amacıyla bisiklet kiralamaya karar verdik. Plajın Copacabana başlangıcındaki bisikletçiden bisikletleri yarım gün için kiralayıp yola koyulduk.

Riolular sporu seviyor, koşanlar, yürüyüş yapanlar, paten kayanlar, kaykayla yolculuk edenler, bisikletliler, çok sayıda tripod bisikletli sokak satıcıları, hepimiz aynı yoldayız. Ortam şu: Solumuz bembeyaz kumlu nefis plajlar ve sonrası okyanus, sağımız ise geniş bulvarlı yollar ve sonrası ne yazık ki yüksek binalar ve oteller.
Rio'nun siyah beyaz ikonik kaldırım taşlarını çok beğendim. Her plajın kaldırım taşı tasarımı farklı bu arada. Yukarıdaki fotograftaki okyanus dalgasını temsil eden taşlar Copacabana'ya ait.
Leme’den Copacabana’ya doğru başlıyoruz pedal basmaya. Sahili istasyonlara ayırmışlar ve numaralandırmışlar. Bu istasyonlar güvenlik, ilkyardım ihtiyacı gibi durumlar için. Başladığımız nokta istasyon 1 (Leme) ile 2 arasında bir yerde.
Bisikletleri kiraladık, yola çıkmaya hazırız. Leme, 9 Nisan 2018,  Rio de Janeiro.



Copacabana plajı tek başına 4 kilometre. Yolda giderken bol bol "The Girl From Ipanema" şarkısını mırıldandım, favori bossa novalarımdandır. Deniz, güneş, okyanus, bisiklet, neşe dolu bir ortam, insan daha ne ister? Mutluyum. Vücudumda çıkan pembe-kırmızı benekler bugün iyice soldu, güneşi sevdiler. Rio'da fazla kaşınmadığınız için teşekkürler benek topluluğu.
Portekizlilerin kolonilerine en güzel armağanlarından biri: Kaldırım taşı kültürü. Copacabana kaldırım mozaiklerinin kuş bakışı bir görüntüsü yukarıda. Çok beğendim. Brezilyalı peyzaj mimarı Roberto Burle Marx'ın tasarımıymış. Bunlara birisi urban tattoo (kentsel dövme) demiş, çok güzel benzetme.


Amacımız Havaianas’ın Copacabana mağazalarından birinden alışveriş yaptıktan sonra kendimizi suya atmak. Önceden haritadan bulduğum bir mağazaya doğru yol alıyoruz sahilden birkaç sokak içeri doğru. Mağazada koleksiyon geniş, fiyatlar Türkiye’ye göre uygun sayılır ancak çok da ekonomik değil. Alışverişleri tamamladıktan sonra paketleri bisikletin arkasına sağlamca sıkıştırıp Copacabana sahil yoluna devam ettik. 6. istasyona vardığımızda su o kadar güzel ve düzdü ki, işte burası yüzeceğimiz yer dedik ve kısa bir mola verdik. 
Copacabana'dayız, burada dalga yok, rahat yüzeriz. 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.

Sağ tarafımızdaki burnun üzerinde Copacabana Kalesi ve Ordu Müzesi var. Burayı döndüğünüzde Arpoador ve Ipanema Plajlarına ulaşıyorsunuz.
Sağ taraf Copacabana, sol Arpoador, sol ilerisi Ipanema ve ilerideki dağa doğru Leblon plajları. Sağ arkada ise Rodrigo de Freitas Lagünü. Rio, doğa harikası bir yere kurulmuş, tek kelimeyle muhteşem!
Haydi Ipanema’yı da görelim, belki de orada dururuz diye düşündük. Şarkının da dediği gibi: “The girl from Ipanema goes walking and when she passes…”.
Ipanema Plajının kaldırım mozaiği de böyle.
Ooo Arpoador ve onu geçince Ipanema daha kalabalık. Kumda uçmak daha zor ama hallederiz. "The girl from Ipanema goes flying and..." diye değiştiriyorum şarkıyı.
Ipanema'da kum uçuşu denemem... Ipanema, 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.


Ipanema'da voleybol, futbol sahaları. Ebru öğleden sonra şu ilerideki dağın eteğindeki favelaya gidecek.
Ebru Ipanema'da. 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.

Ipanema güzel ama Copacabana Kalesinin solundaki koy şirindi. Oraya dönmeye karar verdik. 
Panoramik Copacabana. Burada yüzeceğiz, yaşasın! 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.

Bisikletleri yarım günlük kiraladığımızdan süremiz de kısıtlı. Öğleden sonra bir favela (Rio’nun gettoları) turuna katılacağız.
Bisikleti tam kilitledim mi diye kontrol edeyim. Copacabana, 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.
Tam o anda karşımıza bizim otelden Cüneyt Bey çıktı ve "Fotonuzu çekeyim kızlar, verin telefonu" dedi.
Copacabana, 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.
Uygun bir yer bulup havlularımızı serdik. Plaj esnafı hemen geldi (İspanyolca): "Şezlong, şemsiye ister misiniz bayan?" "Yok sağ ol." "Tamam, isterseniz arkadayım, bana seslenin."

Tabii birlikte suya giremeyeceğiz, birimizin eşyaları beklemesi gerekiyor. Önce Ebru girdi. Beklerken şöyle soğuk bir hindistan cevizi suyu iyi gider diye düşünerek, az önce gelen arkadaşa seslendim. Konuşkan ve cana yakınlar. Hemen nereli olduğumu sordu, epey şaşırdı. Kendisi de Bahia’lıymış (Afrika kökenlilerin ağırlıklı olduğu Brezilya’nın kuzeydoğusundaki eyalet). Dedim ki "Bu üç günde tanıdığım üçüncü Bahia’lısın." Rio’nun esnafı genelde Bahia’lı sanırım ya da bize öyle denk geldi.
Copacabana'da coconut keyfi, 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.
Plajda hemen hemen tüm ihtiyaçlar satılıyor, mayodan, pareoya, güneş gözlüğünden şarj aletine kadar... Yiyecek, içeçek türlerini hiç saymıyorum. Bu arada plajda satın alacağınız caipirinha için dahi pazarlık edebiliyorsunuz. "O kadar param yok, sadece bu kadar verebilirim." dedim bir seferinde, adam kabul etti.
Copacabana'da bir plaj satıcısı, elbise ve pareo satıyor. Pareolar büyüklüğüne göre 25-35 real arasında ve pazarlığa açık. 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.
Ebru çıkınca ben girdim, çok iyi geldi. Biraz daha kalmak isterdim ama bisikletleri teslim etmek üzere daha 4 km pedal basacağız.

Hava sıcak, okyanus süper, e bendeniz de su kuşu olunca, Ebru’dan beni favela turundan azat etmesini istedim. Aslında önceki gece, turu internetten kredi kartı ile satın almıştım (Ebru daha önce almıştı), ancak onay e-postası gelmemişti. Sabah da gerçekten karttan çekim işleminin gerçekleşmediğini öğrendik. Dedim ki "Bu bir işaret, evren benim okyanusta kalmamı istiyor." Ebru’nun yalnız gitmesi de pek içime sinmedi, hatta "Biz Türküz, gecekondunun her türünü görmüşüz, gel vazgeç" dedim ama Ebru "Favela da favela" diye tutturdu. Tatil bitene kadar da bunu kendisine karşı "Favöla dö favöla" diye tekerleme şeklinde kullandım.

Bisikletlere dönmek üzere kumdan çıkarken az önce sohbet ettiğim Bahia’lı plaj arkadaşım, hemen koştu "Ayaklarınıza su tutayım" dedi ve kumlu ayaklarımızı bir güzel temizledi de bisikletlere rahat bindik.

Leme'ye geri döndük. Ebru bisikleti iade edip tura yetişmek için koştu. Ben de kirayı tam güne uzatarak bisikletle otele döndüm.
Bisikletçi kadın "Leme'de bir foton olsun." diyerek çekti. Dost canlısı insanlar gerçekten. Bisikletçinin şemsiyesinin gölgesi de çıkmış. Ben niye bu kadar beyazım ya! Fotoda kumdaki uzun ince ıslak yolu da görüyorsunuz. Sulama kanalı gibi yapmışlar, bunun gibi eni geniş plajlarda denize ulaşana kadar ayaklarınız yanmasın ve çok kumlanmasın diye. Benim ayaklarım terlikle bile çok yandığı için işe yaradı. 9 Nisan 2018, Rio de Janeiro.
Biraz dinlendikten sonra bu kez tüm sahili bisikletle gezmek üzere tekrar çıktım. Tek başıma çıktığım için telefon -dolayısıyla buradan sonraki fotografları temsili olarak koydum, ben çekmedim- ve cüzdan almadım. Bir şeyler atıştırırım diye düşünerek 50 realimi cebime attım, havlu ve iki şişe de suyla yoldayım. "Çalalla" korkum yok, şeffafım.

Hedefim Leblon’a kadar gidip, orada yüzüp ardından orman kenarındaki lagünün (Lagoa Rodrigo de Freitas) çevresinden dolaşmak. İzlediğim rotayı aşağıda paylaşıyorum.
Bisiklet rotam bu. Leme'den Leblon'a, oradan lagüne ve lagünü tam tur bitirdiğinizde 16,3 km'lik bir mesafe yapıyor. Lagünün çevresi 7,5 km.

Leblon’a kadar durmadan geldim. Plajın yaşam tarzı olduğu bir kentteyim. Geçerken plajlarda futbol, futvoley, freskobol, peteca ve voleybol oynayanları izledim. Aşağıdaki fotografta futvoleyde shark attack (köpekbalığı saldırısı) vuruşunu görüyoruz, son derece estetik. Futvoley (voleybol sahasında ayak topu) 60'larda Copacabana'da çıkmış. Plaj kültürü yüksek olunca yeni spor da icat etmiş adamlar.

Manzaralar muhteşem. Leblon’da okyanusa girdim, burası epey dalgalıydı. Plaj ise diğer yerlere göre daha sakindi.
Plaj ekonomisinden bir örnek. Böyle yüksekte tutunca, bikiniler satıcıya gölgelik de yapmış oluyor. Plajda genelde faveladan gelenler çalışıyor, diğer yerlerde iş bulmalarının zor olduğu söylendi.
Arka dağın altındaki bina Sheraton, onun yanı ise meşhur Vidigal Favelası. İronik görüntü.
Favelanın manzarası da Rio'daki değme rezidansta yoktur.
Dalgayla anlaşırsanız sorun yok, anlaşamazsanız fena çarpıyor kuma. Dalga sörfü mantığıyla dalganın üst ölü noktasında altına girmek ve dalga üstünüzden geçerken pıt diye sorunsuz yukarı çıkmak gerekiyor. O nokta kaçarsa sıkıntı büyük, benden söylemesi. Sadece bir kez kaçırdım ve kendimi topaç şeklinde kıyıda buldum. O sırada da deniz gözlüğümü Leblon'un dev dalgalarına hediye ettim. Neyse ki su yutmadım, anlayacağınız tehlikeli olabilir, giderseniz dikkat.
Riolu cankurtaranlar. Erkek mayoları, ya böyle yukarıdaki gibi sunga (Brezilya'da erkek deniz mayosuna verilen ad) ya da klasik slip. Bizdeki şort mayolardan giymiyorlar. Brezilya burada da plaj kültürünü konuşturup kendine has tasarımı yaratmış.
Biraz güneşlendikten sonra Rodrigo de Freitas Lagünü’nün yolunu tuttum. Brezilya'da lagün adları bile amma uzun! Tamam Rodrigo, sana geliyorum.
Lagoa Rodrigo de Freitas. İlerisi Atlas Okyanusu. Tam karşısı Botanik Bahçesi (yukarıdaki fotonun sağ alt tarafı) ve bahçenin arkası da yağmur ormanı.

Lagüne giden bir köprüden geçerken tam karşı tarafta yolun, siyahi dostlarımız tarafından enine kesildiğini fark ettim, kalabalık ve çetemsi bir ekip sabit duruyordu. Önce bisikletten indim, biraz öyle ilerledim. Yaklaştıkça manzaradan pek de hoşlanmayınca geri dönmeye karar verdim. Yolda beyaz yakalı olduğu belli olan, işten yeni çıkmış gibi görünen bir kadınla karşılaştım ve ona sordum, dedi ki "O yönden değil de bu yönden gitsen daha iyi olur, ben de o yöne doğru gidiyorum". Birlikte ışıklardan geçtik, teşekkür edip tekrar bisikletime atladım.
Rodrigo de Freitas Lagünü'nün etrafını bisikletle dolaşıyorum. Rio de Janeiro.
Lagünün çevresi nasıl güzel bir doğa, nasıl hoş bir ortam. Bayıldım. Burada apartmanların şekli de değişti, kalite kokusu geliyordu. Güzel kafe ve restoranlar da vardı.
Lagün kıyısında hoş bir ortam. Rio de Janeiro.
Lagünün hemen arka tarafı da orman olduğu için havası daha serin. Çeşit çeşit kuşlar, bitkiler ve ağaçların arasından bisikletle gitmek harikaydı. Koşanlar, kaykayla gidenler, çimenliklerdeki banklarda müzik dinleyenler, lagünü izleyenler, yoga yapanlar...
Lagünde böyle egzantrik aktiviteler de yapılıyor, yüzer tenis kortu. Bu kortta Gael Monfils Rio Open döneminde gösteri maçı yapmış. Vay Monfils'e bak sen, şanslı kerata!
Başınızı kaldırıp baktığınızda da muhteşem dağ manzarası ile karşı karşıyasınız. Olağanüstü bir coğrafya, tüm doğal güzellikler bir arada.
Lagünde değişik su aktiviteleri yapmak da mümkün. Rio de Janeiro.

Gölgeden gölgeden yola devam ederken belirli mesafelerle bisikletli polislerin beklediğini fark ettim. Sanırım 1 kilometrede bir konuşlanmışlardı (Lagünün çevresi 7,5 km). İki nöbetçi şeklinde. Kıyafetleri de turuncu polo yaka tişört ve şort, gayet hoş.

Lagünün içinde iki tane de ada var. Bu adalardan birine golf, diğerine de denizcilik kulübü kurulmuş.
Yarışçılar çalışıyor. Lagoa Rodrigo de Freitas, Rio de Janeiro.
Şahane tesisler gördüm, kürek, kano, yelken takımları antrenman yapıyorlardı.
Lagoa Rodrigo de Freitas, Rio de Janeiro.

Yine lagünün çevresinde belirli aralıklarla “Coconut helado” yazan seyyar satıcılarla karşılaştım. Hem coconut hem de helado. Bu ikilinin favorim olduğunu bilenler bilir. Ya ne şanslıyım, lagünün çevresinde dondurma satılıyor ve dondurma sadece hindistan cevizli.

Epey bir gidip artık sola doğru dönmeye başlayınca lagünü yarıladığımı anladım ve mola vermeye karar verdim. O anda karşıma bir coconut'çı daha çıktı, az ilerisinde de iki bisikletli polis nöbette. Ortam güvenli. Bisikleti elimden bırakmadan -malum Rio’da her şey çalmalık kategorisinde- adama "Bir helado" dedim. Adamın yanında küçük bir erkek çocuğu vardı, yandaki bankta arabalarıyla oynuyordu. Yanına oturdum, kaynaştık, arabalarını benimle paylaştı. Adam yerde yatay duran seyyar buzdolabının (köpükten) kapağını kaldırarak dev bir hindistan cevizi çıkardı. Sonra kapattı ve üstünü tezgah gibi kullanıp hindistan cevizini satırla minicik deldi, altına da tepsi gibi bir şey koydu ve bana uzattı.
Hindistan cevizi suyu müthiş bir serinlik veriyor, eti de tok tutuyor.
Tabii ben dondurma bekliyorum, dedim ki "Bu ne? Hindistan cevizi suyu istemedim ki dondurma istiyorum." Tabii yarım Portekizcemle anlaşmaya çalışıyorum, plajdakiler gibi İspanyolca da yok adamda. Yok, anlaşamıyoruz. Görünen o ki açtığı dolabın içinde dondurma filan yok. Kese kağıdına yazarak astığı "helado" yazısını gösteriyorum, "Buraya böyle dondurma diye reklam yapıyorsun sonra dondurma çıkmıyor ama" diyorum. Hala dev hindistan cevizini gösteriyor bana 'İç iç' diye. 'İyi be' diyerek çocuğun yanına tekrar oturdum, başladım içmeye. İç iç bitmiyor. Ama yok böyle bir lezzet. Bu arada "Bu benim oğlum" dedi. El kol işaretleriyle benzediklerini söyledim, çok şirin bir çocuktu, hindistan cevizinin soyulmuş sert kabuklarını yerden alıp ağzına sokuyordu. Üstü başı kötü durumdaydı ama neşesi yerindeydi. Sonunda bitirdim, adam geldi hindistanı elimden aldı, tezgahın üzerine koydu, bam güm satırla kesmeye başladı. O kadar sert ki satırla zor kesiliyor. Sonra içindeki kar beyazı etleri doğradı, ezdi, ezdi, yanına ahşap bir çatal koydu ve gülerek "Helado" dedi. "Ay helado bu muydu?" diyerek bir kahkaha attım. Başladım yemeye. O kadar çok ki mümkün değil hepsini bitirmem. Yarısını -çocuğunu göstererek- bıraktım, teşekkür edip kalktım.

Nöbetçi polisleri geçtikten biraz sonra sol çaprazımda bir gölge belirdi. Arkama döndüm, bisikletli bir adam. Biraz daha gittim, adam hep yakın mesafe takip ediyor, geçip gitmiyor. Bakışları da garip. Yavaşladım, 'geçsin, en azından önümde kalsın' diye. Fakat o da yavaşladı, yine arkada kaldı. Etrafta da şansıma kimse yoktu ama Lagoa Stadyumu'na yaklaşıyordum ve insan kalabalığı yavaş yavaş arttı neyse ki. Adam stadyumun orada bile takipteydi. Stadyumu geçtiğimde kalabalık bisikletli bir grubun içine dalıp bastım pedallara, zor yetişirdi zaten.
Lagoa Stadyumu, Rio de Janeiro.

Lagoa Stadyumu'na selam duruyorum, 2016 Yaz Olimpiyatlarının kürek ve kano yarışları burada gerçekleşmiş.
Lagünde antrenman. Rio de Janeiro.

Telefonum yanımda olmayacağı için öğlen ayrılmadan önce, akşam 6'da bisikletçinin orada buluşmak konusunda Ebru'yla sözleşmiştik. Saat yaklaşıyor, başladım gaza basmaya. Sahile doksandan inerken bir baktım kocaman bir Ipanema mağazası. Park edip daldım içeri. Güzel sandaletler vardı, birini alacaktım, cebimdeki parayı çıkardım, baktım yetmeyecek, teşekkür edip çıktım. Ipanema, Havaianas'tan daha pahalı bu arada. Çıkarken görevli arkamdan "Akşam 8'e kadar açığız!" diye bağırıyordu. Tekrar gelemem ki, en az 6 km yürümek gerek bizim otelden oraya.
Rodrigo de Freitas Lagün'ünde gün batımı. Rio de Janeiro.

Leblon sahile çıktığımda güneş kızarmış, batıyordu, plaj renkleri harikaydı. Biraz gittim ama renkler o kadar cezbetti ki, durmaya karar verdim. Tam o sırada kulağıma caz çalındı ve durdum. Mısırcı teyzeden mısır aldım. Türkiye'de alışık olduklarımızdan çok daha küçük ve açık renkli bir mısırı çıkarttı. "Üzerine margarin ister misin?" diye sordu. "Margarin istemem ama tuz alabilirim." dedim. Zannettim ki billur tuzun Rio şubesini üzerine boca edecek. Yok, adet öyle değilmiş Rio'da. Mısır kazanından sıcak su alarak bir kabın içerisine döktü, sonra suya tuz döktü, karıştırdı. Ardından mısırı o tuzlu suya yatırdı, bir süre evirdi, çevirdi ve bana öyle sundu. Mısırımı gün batımında okyanusa karşı, telefonundan caz yayını yapan arkadaşın yanında afiyetle yedikten sonra 6'ya 20 dakika kaldığını fark ederek kalktım.

Tam 6'da bisikleti Leme'den kiraladığım yere teslim ettim ve Ebru'yu beklemeye başladım. Bacaklarım bisikletin zincir yağına batırılmış gibi simsiyahtı. Tabii günün toplamında 30 kilometreden fazla bisiklet sürmüştüm. Daha da sürebilirdim aslında.

Beklerken görevli kadınla sohbet ettik, akşam için civardaki mekan önerilerini sordum. "Leme'de güzel bir İtalyan var, ben de sık giderim." diyerek mekanı tarif etti. Ardından aka "favöla dö favöla Ebru" geldi.
Rio'nun kendi mutfağı çok tuzlu, şekerli bir mutfak ve genelinde kızartma üzerine. O yüzden İtalyan lokantasında akşam yemeği çok iyi oldu.

Otele gittik, duş alıp tekrar çıktık. Bisikletçi kadının önerdiği Leme sahildeki La Fiorentina'ya gittik, göbekli sempatik bir garson bizi karşıladı. Bahçesinde gayet leziz yemeğimizi yedik.

Günü Copacabana'da yürüyüş, öğleden sonra maceralarımızın paylaşımı ve birer caipirinha ile tamamladık.

Hiç yorum yok: