15 Nisan 2012 Pazar

Tophane Artwalk

Horasan, Labyrinth of Richardson, 2012
Çağdaş sanatla ilişkim inişli çıkışlı. Bazen ‘ya ne de güzel düşünmüş, hayata geçirmiş’ dediğim çalışmalar oluyor. Bazen anlamsız bulduklarım oluyor, özellikle politik mesaj kaygılı olanları. Ya da iyi isim yaptı diye sadece 3 parça ile sergi açıp bildiri gibi 10 sayfa açıklama yazanlara ‘bu kadar yazacağına 2 parça daha üretiverseydin’ hisleriyle yaklaştıklarım oluyor. Belki de ben iyi tahlil edemiyorumdur diye düşünerek interaktif bir modern sanat eğitimine kayıt yaptırmıştım ki, katılımcı azlığı nedeniyle ders açılamadı. Olsun, yazıştığım küratör adaşım çok yakında görüşeceğimizi söyledi. Bu sürede, çığ gibi büyüyen bu güncel sanat olaylarındaki güncel duruma bir bakmak için geçen Pazar günü Tophane Artwalk yolunu tuttum. Bana bu güneşli gezintide, eski -bu hayatta kendi kendime edindiğim ilk- komşum, kendisi de son derece yaratıcı, üretken kişilik Melih katıldı. Bir insan hem yağlı boya resim, hem çizgi roman (hikaye+çizim), hem grafik, hem de esaslı yazılım yapar mı? Ben nerelere gideyim, Melih yapar.

N.H.R. Dikbaş, Extrastruggle, 2012
Melih’in “Kahveni içtin mi?” diye sorması üzerine, “Ben içmedim.” “Ben de içmedim.” “İyi, içmemiz lazım o zaman.” diye konuşa konuşa Mandabatmaz’a geldik ve acı kahvelerimizi içtik, oh mis. Sonra turumuza ilk olarak Mısır Apartmanı'ndaki Galeri Non ile başladık. Burada Nazım Hikmet Richard Dikbaş isimli sanatçının “Extrastruggle-Nereden Gelmemiz Gerekiyorsa Oradan Gelmişizdir” isimli sergisini gezdik. Bu sergide ilgimi çeken parçalar, porselen üzerine yazılmış ananelerin tuhaf ve güzelim lafları ile örümcek telefon oldu. Sanatçının ismi takma mı gerçek mi iddiasını, tabii ki ben kazandım. Hem Nazım Hikmet olacaksın, hem biraz Leeds'li Richard olacaksın, hem de Dik kafalı isen, senin serginin adı olsa olsa Extrastruggle olur.
H. Edalatkhah, Lollipop Mullahs, 2011

Apartman’da en çok beğendiğim sergi, CDA Projects'teki İranlı Hossein Edalatkhah’ın “Doğruluk mu Cesaret mi” isimli resim ve heykel sergisiydi. Kendisi de eşcinsel olan sanatçı, ülkesinde yaşadığı zorlukları eleştiren işler yapmış. Hepsi birbirinden etkileyiciydi. Çalışmalarında İran’ın tarih ve kültüründen iz ve figürleri uyumlu şekilde kullanmış. Bu toplumsal sorun, ancak bu kadar başarılı aktarılabilirdi. Gerçek bir hesaplaşma…

Hande Varsat, Daima Yüklü, 2012
Mısır Apartmanı’nı bitirdikten sonra, Artwalk haritalarını evde unuttuğumdan PiArtworks’ten aldığımız yeni haritalar eşliğinde Tophane hattına yöneldik. Bu hatta en etkileyici bulduğum işlerden biri, Galeri Apel’deki Hande Varsat’ın işleriydi. Varsat, ataerkil toplumdaki “Elâlem ne der?” baskısı ve bunu kabullenmenin yüküyle yaşayan Türk kadınına dair hikâyeleri anlatmış. O kadar çeşitli malzeme ve fikir vardı ki, sergideki her bir parça, ayrı bir kadının dünyasına götürdü beni. Sergideki en etkileyici parça, "Yaşar ya yaşar ya yaşamaz" idi. Ben bu parçaya kendimce "Kınalı Kuzu" adını verdim. Bu arada Galeri Apel’in mimarisi ve iç içe geçen odalarının hastası oldum.

PiArtworks’ün Galatasaray ve Tophane şubelerinde konuk ettiği Mustafa Horasan ve Ümmühan Yörük işlerini diğer galeridekilere göre bir tık daha kalibre gördüm. Mesaj kaygısının yanı sıra daha özgün ve oturmuş geldi bu sanatçıların çalışmaları bana. Ümmühan'ın çalışması, gerçekten yere oturmuş/yatmış vaziyetteydi, o başka. Birebir insan şablonu kalıplar, yerde yatar konumda mekanı kaplıyordu. Şiddet çağında, insanın duyarsızlaşması ve sadece bir nedenden ötürü orada bulunan bu cansız insanların, nesneye dönüşmesi, “kirli ayaklar”ın çiğneyip geçtiği birer “paspas” olmaları hali...
Ümmühan Yörük, Nearness at a Distance, 2012
Boğazkesen’de son olarak Daire Sanat Galerisinden çıktığımızda, acıkmıştık artık. Tophane’deki dürüm + acı biber seansından sonra, Melih sağ olsun rotamızı Kumbaracı Yokuşuna çevirdi, çık babam çık, herkes iniyor biz çıkıyoruz, var bir terslik. Neyse yokuş bitiminde beni dondurma ile ödüllendirdi de söylenmeyi bıraktım.
Niğde Gazozu güzeldi, yaz tatillerinde İzmir’de içtiğim Sensun Gazozunu hatırlattı.

1 yorum:

Melih dedi ki...

Hiç bir detayı atlamadan çok güzel anlatmışsın artwalk maceramızı, okurken tekrar yaşar gibi oldum o anları. Blogunu okurken hep ah keşke ben de o etkinliğe katılsaydım diye iç geçiriyordum neyse bu sefer dualarım kabul oldu. Klavyene sağlık :)