7 Mart 2012 Çarşamba

Jean-Christophe



Akut tonsillite ilaveten “Şubat Ayı Gribi Sürüm 2”yi* bol alevli şekilde geçirirken, gözümü aralayabildiğim bir anda, dörtte üçünü okuyup bıraktığım Leyleklerin Uçuşu’nun gözünü bana diktiğini fark ettim. Güç bela kalkıp masamdan aldığım kitapla birlikte 1 saatlik bir uykuya daha dalmışım. Neyse, uyandığımda hala -epey yakından- beni izlemekte olduğuna göre şansım kalmamıştı, kaldığım yerden devam ettim ama böyle bir devam etme yok, çakılı kaldım, meğer kitabı tam da çözülme noktasında bırakmışım.

Benim “Jean-…”ya oldum olası sempatim var. Jean-Luc (genel), Jean-Baptiste (Koku’daki), Jean-Philippe (Fransızca öğretmenim),  Jean-Charles (favorim), Jean-Jacques (Goldman olan, eskiden hastasıydım)… Burada söz konusu olan ise Jean-Christophe. Jean-Christophe Grangé. İsmiyle bir set ileride başladı. İsmini ilk Taş Meclisi filmiyle duymuştum, kitabı filme uyarlanmıştı. Sonrasında ise, kaç zaman önce Peluş, ‘hangi kitabını getireyim’ diye sormuş, ilk kitabı hangisiyse onu istemiştim. Kitabın kapağını açtığım anda, “Pour Pelin” (Pelin için) yazısını görüp ‘etme, eyleme, imzalı kitabı bana verme’ diyerek kitabı iade etmiş, sonraki internet sipariş listeme almıştım.

Jean-Christophe Grangé
Çok sürükleyici ve zeki bir polisiye. Müthiş bir kurgu, çok canlı tasvirler ve her an gerilimli bir macera… Leyleklerin göç yolundaki suç, para, şiddet, sevgi, güç ama daha önemlisi kendini keşif. Aslında kitap büyük bir araştırmanın ürünü bence, kayıp leyleklerin peşinden giden Louis’in geçtiği her ülkeyi –Belçika’dan Bulgaristan’a, İsrail’den Afrika cangıllarına, İsviçre’den Hindistan’a– gözümde canlandırabildim; çeviri olmasına rağmen çok etkilendim, Grangé’yi bir kez daha takdir ettim ve hayran oldum. Bunun dışında, teması zaten sıra dışı. Sonlara doğru ‘vay be, yok artık, bu da mı!’ diyerek okudum.

Böylesi hayal güçlerinin varlığını bilmek beni acayip besliyor, çok mutlu oluyorum. Polisiyede esasen EA Poe çocuğuyum ama Grangé de beni içine çekmeyi başardı; kesinlikle ayrı bir ekol olduğunu düşünüyorum.

61 doğumlu, aslen gazeteci Grangé, kitabı 94’te yayımlamış. Türkçe ilk baskısı ise 2002’de çıkmış, ben 30. baskıya nail oldum yani, o kadar. Yenilerde kitabın sekiz bölümlük dizisi çekilmiş Güney Afrika’da, yönetmen Jan Kounen. Bu yaz ekranlarda olacakmış, hemen yaz gelsin!

Resimler diziden ilk kareler… Bir de şunu merak ettim: Sarah, hamile mi? Bence öyle...
* Bu, aslen Domuz Gribi Sürüm 2 imiş. Sağlık Bakanlığı'nın isteği ile dillendirilmesi istenmemiş, ben de yeni öğrendim.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ATHS. O da ne? Yeni bir virüs mü yoksa? Hayır hayır, Bakanlık yayınlarının yeni sürüm kitabı. Merak ettiniz değil mi?

Anlatayım; tam ismi, Akut Tonsilit Hakkında Her Şey. Doğuz (domuz) gribinin kardeşi kendileri. Bilen bilir.

Şimdi meraktasınız tabii, leyleklerin uçuşuyla ne ilgisi var diye.

İzah edeyim. Mutlu mesut Arı gibi sitemizde bir çekirdek aile olarak takılmaktaydık. Ardından "başım ağrıyor aniş" diyen etkin fare olayın tüm iç yüzünü değiştiriverdi.

Akut olsun, tonsilit olsun ne varsa güzeelce saçısaçıverdi etrafa, özellikle ortak kullanım alanlarında, salon salomanje gibi. :) Silahı ise aksırık öksürük ve benzeri idi.

Esas bir de efektli salınımlarını görmeliydiniz. Hayal edin, iki el havada biri sağa bir aksırık, diğeri akabinde sola diğer öksürük!

Sonra "Can'ın günahı ne?" adlı dizi filmin çekimine ve seri takibine başladı reis*.

Pazar sabahı başlayan bulaşık serüvenim işte halen devam etmekte. Faremiz yuvadan çıkıp fanusuna** dönse de minik fare hala evde anaç durumlar içinde yatmakta.

Tüm bu süreci yüreği burulsa da gülmekten yarıla yarıla geçiren etkin faremizi tebrik ediyor, bir sonraki tonsilitte görüşmek üzere diyoruz.

Can

*: Evin Reisi, Direğimiz manasında.
**: Fare'nin iş yeri, doğuz gribini kapalı çevrim HVAC sisteminden kaptığı mekan manasında.