8 Mayıs 2014 Perşembe

Robben Adası, Noordhoek ve Chapman's Peak

Noordhoek, Long Beach, 10 Nisan 2014, Cape Town

Robben Adası'na 10 Nisan Perşembe günü sabah saat 8:00 feribotu ile gitmek üzere biletimi önceden almıştım. Cape Town’a gelip Nelson Mandela’nın 18 yıl hapis yattığı yeri görmeden dönmek olmazdı. Birisi bana şunu demişti: “Sende bir sorun var, gittiğin yerlerin güzelliklerini görürken acılarını da görmek istiyorsun, sınırlı tatilinde niye kafanı yoruyorsun ki?” Berlin’e gittiğimde de ilk planlarımdan biri kuzeydeki toplama kampına gitmekti ve aşırı soğuk ve kara rağmen gerçekleştirmiştim. Turistik gezmek tabii ki güzel ama oraya dair bir miktar sosyo-politik görgüm de olsun istiyorum.

Sabah Şebnem beni Waterfront’a bıraktı ama ne bırakmak! Çok trafik vardı, malum tam iş saati; e Cape Town’lılar da –esasen güvenlik nedeniyle tabi– biz Türkler gibi tek tek araçlara binerek trafik yaratmışlardı. Waterfront’taki AVM’nin garaj giriş kapısında inip güvenlik görevlisinden aldığım tarifle garaj içinden tekneye bineceğim yere koşmaya başladım, çünkü saat 8’e 1-2 dakika kalmıştı vardığımızda. Koş babam koş, sprinter’ım ben ya! Tabii ki yetiştim ve koşarak binaya girdim. Tontiş renkli bir teyze üzgün görünmeye çalışan gözlerle bana bakarak, “Sorry mademoiselle” dedi. “Ne sorry’si beaaa?!? Yetiştim ya işte!” diyecektim ki ekledi: “8 feribotuna sadece 4 kişi yer ayırttığından iptal oldu, sizi 9 feribotuna kaydırdık. Size ulaşmaya çalıştık ama maalesef başaramadık. İstemezseniz para iadesi de alabilirsiniz.” “İyi de teyze, şu an kendimi Hussein Bolt kadar enerjik hissediyorum, bilsem koşmazdım o kadar, ayrıca bileti alırken benim telefonumu soran olmadı.” Bunu dediğimde tık nefes kalacaktı kadıncağız. Öf pöfleyerek kasaya yöneldim ve biletimi 9 feribotu için değiştirdim. Sonra da saat kulesinin yanındaki kafeye giderek bir kahve söyledim. Yine kopkoyu kahveden pek de zevk almadan, Cape Town’da yazdığım notları okumaya başladım.

Martılar tepemde ciyak ciyak dönüyor, insanlar işlerine gidiyor ve güneş iyice ısıtmaya başlıyordu. Saat yaklaştıkça 32 beyaz dişi ve dişetleriyle bana gülümseyen garsona teşekkür edip içinden feribota geçilen binaya yöneldim.

Normalde tarihi Susan Kruger teknesi ile geçmeyi istiyordum ama 20 dakika önce gitmeme rağmen uzun bir kuyruk vardı ve tekne doldu. Sonra bizi beyaz yeni bir katamarana yönlendirdiler. Katamaranları tasarımları nedeniyle pek sevmem ama seyirliğinin eski tekneye nazaran daha iyi olacağı belliydi, yani bir şikayetim yoktu bu değişiklikten ötürü.
Robben Adası yolunda teknede, 10 Nisan 2014, Cape Town
Teknede bir süre üstü kapalı bölgede gittikten sonra, ‘şöyle bir çıkayım belli mi olur, belki balina, yunus görürüm.’ diye umutlanarak güverteye çıktım. Kendime şerefiyeli bir yer ayarlayıp güzelce yerleştim. Yan tarafımda Nordik oldukları belli olan iki adam vardı. ‘Hello’ dediler, sohbet başladı. Cape Town’a 3. gelişleriymiş. “Cape Town’a bir kez asla yetmez, göreceksin sen de.” dedi (televizyoncuymuş) ve ekledi: “Önceki gelişimde kızımı getirdim buraya, ‘işte gör bak, gerçek dünya burası, steril sorunsuz Oslo değil’ dedim.” Yol arkadaşlarım yol boyunca güzel tespitler yaptı. Ülkemizdeki internet yasaklarından haberdarlardı ve şaşırdıklarını belirterek onu sordular bana. Açıklamalarımın ardından “Siz gelişmekte olan ülkesiniz, biz gelişmiş. Ancak bizde de farklı sorunlar var. Örneğin doğalgazımız var ama bunun parası ak mı kara mı bilemiyoruz, bu durum şahsen beni rahatsız ediyor ve yaklaşan seçimlerde vereceğim oyu buna göre vereceğim. Devlet doğalgaz parasıyla silah kaçakçılığını bile teşvik ediyor. Bu da bizim sorunumuz.” dedi.

O anda okyanusta 4-5 kuyruk gördüm. “Amanin yunus!” diye bağırarak o yönü işaret edince, televizyoncu amca kendinden emin şekilde “Hayır yunus değil, balina. Şanslısın!” dedi. Tabii onun ülkesi de balina ülkesi, adam o kuyrukların ne kuyruğu olduğunu biliyordur diye düşündüm. Sürü, sonra bir daha çıkmadı su yüzüne.
Robben Adası
Robben Adası hapishane ve sürgün yeri olarak yüzyıllar boyunca kullanılmış. Dönemin asileri, cüzamlıları ve politik suçlularının kaldığı bir ada…

Artık müzeye çevrilmiş olan Adaya vardığımızda bizi otobüsler bekliyordu. Adada kendi kendine dolaşmak yasak. Önce tur otobüsü ile dolaşıyorsunuz, içindeki rehberin anlatımı eşliğinde. Sonra da ana hapishane binasını geçmişte orada mahkum olmuş bir rehber eşliğinde geziyorsunuz. Güzel düşünmüşler.
Otobüs kısa bir mola için durduğunda, Ada'dan Cape Town'ı çektik.
Robert Sobukwe, ırkçı Güney Afrika yönetimine karşı durmuş siyasetçilerden biri. Sobukwe, bir yürüyüşe önderlik etmekten aldığı 3 yıllık hapis cezasını çektikten sonra salıverilmeyerek Robben Adası’na gönderilmiş. Esasen tutulması kanunsuzmuş. Dönemin başbakanı BJ Vorster’ın çıkarttığı yasa (1963) gereği her yıl esirlik durumu uzatılarak bu evde 3 yıl fazladan tutulması sağlanmış. Hukukta da bu Sobukwe maddesi olarak biliniyormuş. Sobukwe bu madde kapsamında hapis yatan tek kişi.
Robert Sobukwe'nin 3 yıl fazladan tutulduğu ev, 10 Nisan 2014, Robben Adası
Bu kireç ocağı, Nelson Mandela ve Walter Sisulu dahil yüksek güvenlikle hapis yatan mahkumların çok ağır şartlarda çalıştırıldığı yer. Kireçtaşı akciğerlerde hasara neden oluyor. Kayalar ocaktan elle kırılıyor ve yol yapımında kullanılmak üzere yine elle küçük parçalara ayrılıyormuş. 1995 yılında Mandela dahil binin üzerinde eski mahkum Ada’yı ziyaret ediyor. Ada’dan ayrılırlarken Mandela buraya bir kireçtaşı bırakıyor, üzerine diğer eski mahkumlar da birer taş ekliyor ve bu tepecik oluşuyor. Bu olay tamamen spontane gerçekleşiyor ve o günden bu yana bu tepecik müzenin parçası.
Mandela'nın çalıştığı kireçtaşı ocağı ve 95'teki ziyaretinde bir taş ekleyerek başlattığı tepecik, Robben Adası


Bizi gezdiren eski mahkum, hapishane avlusunda sunumunu yaparken
Otobüsten indiğimizde bizi eski mahkum karşıladı ve kendini tanıttı. Bu adada hapis yatan politik suçlulardan biriymiş. Hapishane avlusundaki açıklamalarının ardından Nelson Mandela’nın koğuşunun da bulunduğu koridoru gezdik.
Nelson Mandela'nın 18 yıl yattığı koğuş, Robben Adası, 10 Nisan 2014


Nelson Mandela koğuşunda, Robben Adası
O dönemde adanın mottosu şuymuş: “Each one, teach one.” (Her biriniz birini eğitin.). Çok hoşuma gitti bu felsefe, zira adadaki mahkumların %30’unun okuma yazması yokmuş.
Hapishaneden görüntüler, politik suçlulara daha kolay işler (arka taraftaki sırada dikiş dikenler) verildiğini kanıtlamak için yayımlanmış bir fotograf da var.

Sansürlü mektup ve mahkum kimliği örneği, Robben Adası, 10 Nisan 2014
Rehberimizin kendisi de bizzat bu koğuşta kalmış. Koğuşta 30 ranza varmış ve 60 kişi birlikte kalıyorlarmış.
Bizi gezdiren rehberin de kaldığı 60 kişilik koğuş
Robben Adası Müzesi, 10 Nisan 2014
Cape Town'a dönüş yolunda, "Sizi buraya hangi rüzgar attı?"
Dönüşte şu güzel bayrakla bir fotograf çektireyim diye bir adamdan ricada bulundum. Adam çekti çekmesine ama sonrasında bir tuttuysa beni, güneşin alnında yarım saat. Oregon’dan 35 saatte Cape Town’a gelmişler kafile olarak. Bana ilk sorusu “What brings you to Cape Town?” (Seni Cape Town’a hangi rüzgar attı?) oldu. Klasik Amerikalı sorusu. Bir kere de değişsin dişimi kıracağım. “Ben aslında zenciyim, bakma böyle beyaz durduğuma, atalarımı aramaya geldim Cape Town’a, beni keşişleme rüzgarı attı buraya.” diye cevap verecektim ki vazgeçtim.

Waterfront’a vardığımızda bizi bu dev fok balığı karşıladı. Güneşe kendini vermiş, bir o yana bir bu yana seyirtiyordu. Bir de pis kokuyordu, yosun mu tuttu yağlı derin fok kardeş? Nordik kankalarımla el sıkışıp vedalaştık.

Sonra Cape Town’daki ilk hediyelik eşya alışverişimin bir kısmını burada yaptım.


Akabinde Şebnem, sabah indiğim yerden beni aldı. Sabah bana yolu tarif eden güvenlik de aynen orada bekliyordu. Selamlaştık, dedi ki “Sabahki arkadaşınız geldi ama burada bekleme yapmak yasak olduğu için bir tur atıp geri gelecek, bilginiz olsun.”.

Sonra ver elini Noordhoek Monkey Valley (Noordhoek, Hollandaca'da 'kuzey köşesi' anlamına geliyor). Sahile inmeden evvel ormanın içindeki otelin restoranında biraz atıştırdık.
Noordhoek Monkey Valley, 10 Nisan 2014
Yine harika, geniş bir sahil, bembeyaz kumlar ve en önemlisi muhteşem güzellikte kabuklar. En çok buradan topladım kabuk. 
Noordhoek, Long Beach, 10 Nisan 2014, Cape Town, zıpzıp zıplamayı seviyorum.


O kabuğu almalıyım!
Sahilin girişindeki kayaların arkasında bir moda çekimi devam ediyordu ve sanırım çekimin bitiminde günbatımı keyfi için şampanya ve mezelerin olduğu bir stand kurulmuştu.

Atlas Okyanusu’na bu sefer giremedik, zira aşırı soğuktu ve hiç sörfçü yoktu. Biz yürürken sonradan iki sörfçü geldi ama fazla bir varlık gösteremediler suda. Dalga yetersizdi. İnsanlar tam o saatlerde köpeklerini çıkarmışlardı ve bir sürü köpekli çift vardı.

Kumlara yazılarımızı yazdık, çizdik ve ayrılırken karşılaştığımız bu iki tatlı çocuğun annelerinden izin alarak resimlerini çektik. Çıplaklık aslında ne kadar saf ve doğal değil mi?
Long Beach'te aşık olduklarım


Biz sahilden ayrılırken sörfçüler gelmeye başlıyordu. Kimisi arabasının arkasında wetsuitini giyiyor, kimisi tahtasını sırtlanmış, çıplak ayak sahile yürüyordu. 
Long Beach'te günbatımı, 10 Nisan 2014, Cape Town


Plaj keyfinin ardından arabaya atlayıp çok yakındaki meşhur Chapman’s Peak’e tırmanışa geçtik. Buraya “Chapman’s Peak Drive-Scenic Route” diyorlar. Nooedhoek’tan Hout Bay’e doğru 9 km’lik bir rota Atlantik tarafında. O dik yolu bisikletle çıkan Afrikalı dostlarımızı kutluyorum bu arada (Zorunuz ne sizin?!).

Chapman's Peak'e gidiş, yolun yapımı 1922'de tamamlanmış, dönemi için mühendislik harikası
Chapman's Peak'te zirvedeyiz, sağa bak, sola bak, düz bak, tral la laa...

Chapman's Peak'te günbatımı, 10 Nisan 2014, Cape Town


Romantik tarafım çok kolay ortaya çıkmıyor benim ama burası bana bunu hissettirdi. Müthiş manzarada günü batırmak için şarapları ve sepetlerini alıp buraya geliyor insanlar. Yolun zirvesine (peak) ise izleme terası gibi bir yer yapmışlar. Vardığımızda orada şampanyalarını, şaraplarını yudumlayan bir grup vardı. Bence buranın adını 'sevgili noktası' koysunlar.
Renklere bayıldım!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Canım benim,
Bir seyahat ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Cape Town'a gitmiş kadar oldum sayende. Fotoğraflar şahane. Türkçe'yi bu kadar güzel kullanman beni gururlandı. Tebrikler. Iyi ki varsın... ND

Etkin Fare dedi ki...

Çok teşekkür ederim minnoş, I luv u too :)