2 Mart 2014 Pazar

Aklın Uykusu

Marc Quinn, Selma Mustajbasic, 2000
Geçen Cumartesi öğlen Melih aradı ne var ne yok, görüşelim babında. "Kuzenimle programım var, yine de bakarız Corc" deyip önce kısa bir işimi halletmek için Taksim'e gittim, sonra da kuzenimle buluşacağımı düşünüyordum ki ekildiğime kanaat getirdiğimde "Yayan Taksim"de bekleşirken buldum kendimi. Hemen Melih’i aradım: "Nerdesin?" – "Mısır Apartımanı" – "10 dakikaya oradayım."

Tünel'e doğru yürümeye başladık, trallala, trallalaa… Sağa bak, sola bak, yürümeye devam… Sonra birden Arter'in içindeki dev bronz deniz kabuğunu gördüm. "Zeynep deniz kabuğu görecek, bir daha bakmayacak!" Kim diyor onu be!? Tabii dürbünü taktım hemen.

Aslında önemli bir sergi ama tanıtımı Anish Kapoor kadar yapılmış değil. Damien Hirst hayranlığımı bilmeyen yok; bu adamın adı da Hirst'ün yanında çok geçiyor, iyi duymuşum; içimden ‘nasılsa daha yeni başlamış, sonra elbet görürüz’ diyerek Melih’e yine de gösterdim: "Bak Marc Quinn gelmiş ama ben ‘Mutfak’ı görmek istiyorum." O ise "Aaa daha bu sabah televizyonda bu adamın belgeselini izledim, olamaz." dedi. Bak sen şu tesadüfe… Ben kaç aydır Apel’deki "Mutfak" sergisine gitmek isterken, Melih kolumdan tutup "Böyle denk geleni de tepmeyeceksin" diyerek içeri ittirdi beni.
Marc Quinn, The Origin of the World -
Cassis Madagascariensis, 2012, Bronz
Peşin peşin belirteyim: Çok beğendim. Modern sanat dünyasında arkadaki mesajı, bir, yutturmaya çalışanlar var, bir de "yutmazsan yutma, mesaj sensin" diyenler var. Bu sergi ikincisine giriyor bana kalırsa.

Marc Quinn 1964 yılında Londra'da doğmuş ve Cambridge Üniversitesi'nde sanat tarihi okumuş. Daha başka detay vermeden eserlerinin bugün MoMA, Tate, The British Museum, Fondazione Prada ve Pinchuk Art Centre gibi çok önemli müze ve özel koleksiyonlarda bulunduğunu söylemek yeterli olur.

Serginin adı "Aklın Uykusu", ama bence "Hayat" ya da "Kimlik" de olabilirmiş. Aklın Uykusu, Quinn'in Türkiye'deki ilk kişisel sergisi. Sergi, Goya'nın "Aklın Uykusu Canavarlar Üretir" gravüründen ilham almış. Bu yönüyle de ilgimi çekiyor, zira Goya’nın gravüründe, uykuda olan ressamın bilinçaltı sahneleri yer alıyor, yani sergi uyku ile uyanış arasında aslında. Ben de hiç rüya görmediğimden, uyku ile uyanış arasındaki durumlarla çok ilgiliyim, arası bende bulunmadığı için (rüya).*

Sergide Quinn'in 2000 yılından beri ürettiği 30'dan fazla eseri Arter'in tüm katlarına yerleştirilmiş şekilde izleyebiliyorsunuz. Çok sayıda teknik ve malzemenin kullanıldığı eserler arasında ilk kez Arter'de gösterilen çalışmalar da var.
Marc Quinn, The Origin of the World - Cassis Madagascariensis,
2012, Bronz
Üç boyutlu tarama teknolojisi ile küçük bir deniz kabuğu büyütülerek yapılmış "Dünyanın Kökeni" binanın İstiklal girişinde sizi karşılıyor. Bu çalışma, her gittiği yerden deniz kabuğu (her bir kabuk benim için ayrı keşif, minnoş olanlar bilhassa) toplayan beni benden aldı, aslında içine girmek istedim ama görevlinin sivri bakışları söz konusuydu. Neyse geçici bir formül bulduk. Quinn girebiliyor, başkaları girebiliyor ben niye giremiyorum ya, bunun gibi zarar verilmesi mümkün olmayan çalışmalarla izleyicinin bütünleşmesine izin verilmeli!
Marc Quinn, Et resmi (Homeopatik Beslenme), 2013
Tuval üzerine yağlıboya
Melih, bu yağlıboya et resimlerini uzun süre fotograftan baskı sandı, bir türlü ikna edemedim. En son "Gel yakından bak" dediğimde bile "Tuvale baskıda da görüntü bunun gibi oluyor." diyordu. Baskı değil işte, yağlı boya… Bak bak doyamadık detayın inceliğine.
Marc Quinn, Buck&Allanah, 2009, dairesel kumlanmış
ve taş motorunda silme zımparalanmış vernikli bronz
Quinn insan bedeni ile "normal" kavramına kuşkuyla yaklaşma konularına çok ilgi duyuyor. Buck Angel'i internetten buluyor ve ona gerçek boyutlu heykelini yapma teklifini götürüyor. Quinn'in işlerini zaten bilen Buck çok sevinerek kabul ediyor ve Quinn'e arkadaşı Allanah'dan bahsediyor ve 2009 yılında bu heykeller hayata geçiyor.
Orijinal Allanah, Bronz Allanah'la, bir de aradan ben baktım, hay Allah!
Buck ve Allanah cinsiyet değişim ameliyatı geçirmeyi tercih etmemiş translar. Normal nedir? Bana göre bu insanlar kendi normallerini yaşıyorlar. Buck'ın genleri 'sen kızsın' demiş ama kendisi bunu istemediğine karar vermiş. Buna kültürün biyolojiyi yenmesi durumu diyor Quinn. Burada güzel bir röportajı var ilgilisine.

Babası bir bilim adamı olan Quinn, "Transeksüeller çok temel biyolojik sorular soruyor. Her şeyden önce her embriyo hayatına dişi olarak başlar. Klitorisi penise dönüştüren şey testosterondur. Yani garip olan bu. 'Ne kadar garip' diyoruz ama her erkek bunu başarmış sonuçta!" diyor.
Marc Quinn, Zombie Boy (Rick) Cu Pb Mn Fe Mg Si, 2011, Melih gelir ve Rick'e paltosunu takdim eder.

Yine gerçek boyutlu bronz Zombie Boy (Rick) heykeli çok hoştu. Vücudu insan iskeleti formunda dövmelerle kaplı olan ve Lady Gaga'nın klibinde de oynamış model Rick Genest’in heykeli, vücudunun güncel tüm detaylarını içeriyordu. 
Ne haber Rick? Sigara içmesen daha iyi olurdu.
Adamın bu noktaya geliş hikâyesi de enteresan. Bu çalışmada epey bir oyalandık, parmaklarında ne yazıyor diye okumaya çalıştım. Bir elinin parmaklarında "Evil" diğerinde "Devil" yazıyor.
Marc Quinn, Tom Yendell, 2000, Mermer (Tom ağız ve ayaklarıyla çizen bir ressam)
Serginin bir bölümünde de mermerden ampute heykellerle karşılaşıyoruz. Bu bölümün fikri çok hoşuma gitti, zira sanatçı Antik Roma dönemi heykellerinin bazı uzuvları eksik olsa da izleyenler tarafından hala mükemmellik seviyesinde karşılanabildiğini görüyor. Bu heykellere hayranlıkla bakarken gerçek dünyadaki engellileri nasıl da ötekileştirdiğimizi düşünüyor. Quinn böylece, gerçek hayatta uzuvlarını kaybetmiş kişileri modelliyor. Bunları da en dayanıklı malzemelerden biri olan mermerden yapıyor ki toplumsal olarak dışlanmış bu kişileri sanat yapıtında ölümsüzleştiriyor.
Marc Quinn, Selma Mustajbasic, 2000 ve Arter'den görüntü
Quinn heykellerin yapım sürecinde bu kişilerle yakın ilişki de kuruyor. Onların özgeçmişlerine ve hikâyelerine kataloglarında özel bölüm ayırıyor. Yani esin kaynaklarına sadece model olarak değil, birey olarak da değer veriyor. Heykeller arasında paralimpik olimpiyatlarında madalya kazanmış sporcular olduğu gibi, çeşitli nedenlerle engelli durumda bulunan insanlar da var. Örneğin Tom'un doğuştan kolları yok, Selma ise Saraybosna'daki bir kafe saldırısında bacağını yitirmiş.
Marc Quinn, sergiden çeşitli çalışmalar
İkinci katın direkt girişine serilmiş üzeri fotograftan baskı dokuma halılar, son günlerde dünyanın birçok ülkesinde yaşanan isyanları gösteriyordu. Ziyaretçiyi ilk etapta rahatsız eden bu durum, "Bu halılara basayım mı, şimdi bu sanat eserlerine basılabiliyor mu?" gibi soru işaretleri havada uçuşurken, basmadan kata girmek mümkün olamadığından, sizi bir nevi eyleme/isyana katılmaya zorlamış oluyordu. Buna ben doğası protest olan sanatçının teşviki diye bakıyorum.
Marc Quinn, Tarihin Yaratılışı Serisi, 2012/2014
Marc Quinn, Self, 2011,
Kan, paslanmaz çelik, perspeks
Quinn'in kendi kanından yapılmış olan otoportresi ise en çarpıcı eserlerden bence. Çalışma, Quinn'in kendi kanı ile dondurularak oluşturulan büstünün soğutucu bir ekipman yardımıyla korunmasından oluşuyor. Quinn, beş yılda bir beş litre kan vererek yeni bir otoportre yapıyor ve bunu sürdürüyor. Böylece kendi dönüşümünün takibi mümkün hale geliyor. Burada bana geçen ana fikir ise, zamanın akışı, getirdiği dejenerasyon ve varoluş. Bu çalışma yanlış ısıda kalırsa eriyor ve orijinaline (kan=hayat sıvısı) dönüyor.

Sonuç olarak her bir çalışması, aklı uykuda sabitlenenleri ya da uydum akılları –tabii izin verirlerse– silkecek anlamlar içeriyor.

Yangın, yangın, yangın
Sergide, katlar arasında dolaşmayı sürdürürken, Arter'in o çok hoşuma giden görevli taburelerinden birine oturmadan dönemezdim. Önceki Arter ziyaretimizde de benzeri bir durum vardı, bu ziyarette de olmuş oldu. Ama sadece oturmuş olmak için değil, biraz da yorulduğumdan oturdum. Affedersin ama pelerinimi çıkarmaya uğraşırken niye çektin Melih?

Küratörlüğünü Selen Ansen'in yaptığı sergiyi 27 Nisan'a kadar İstiklal’deki Arter'de ücretsiz gezin, görün. Kendimizi ve dünyayı nasıl yargıladığımızın, ötekileştirdiğimizin farkına varın, en önemlisi de "normal değil bu durum" dediğimizin sadece korkularımızla örülü bir kıskaç olduğunu unutmayın. Ben de unutmayım…

Çıkışta Melih'in "Dur dur, buraya dön!" diye bağırmasıyla tüm zamanlarımın favorisi tramvayla bir hatıra ve devamındakiler de 'Nerede bir şeyler içsek acaba' diye arandığımız ara sokaklardan duvar resimleri, panda panda paaaanda...
Beyoğlu, 22 Şubat 2014
 * “Herkes rüya görür, sen gördüğünü hatırlamıyorsundur.” diye içinden geçirenlere: “Kesin! Görmüyorum işte!” cevabını peşinen bildireyim.

2 yorum:

Melih dedi ki...

Müthiş anlatmışsın: Sergiden sonra da bayağı incelemiş, okumuşsun öyle ki Sergiyi beraber gezdiğimiz halde ben bile yeni şeyler öğrendim sayende. Bu arada pelerinini çıkarırken ki kare bence gayet ilginç olmuş, yaramazlık yapmaya devam :)

Etkin Fare dedi ki...

Sayende güzel bir sergi gezmiş olduk. Yazıdaki fotografların %70'i sana ait, çok güzel çekmişsin. Yangın söndürücü önü tabure serisi benim de hoşuma gitti :)