15 Ekim 2012 Pazartesi

Efe, Fora, Simon, Berliner Phil

Yine geç yazıyorum, bu ara üşengeç fareyim. İlhamımı ise Damien Hirst'ten alıyorum. Ne ilgisi yok ki. Şimdi bu adam spot'larla meşhur olmadı mı? İyi işte ben de spotları içselleştirdim, benimsedim ve de barıştım. Her bir yanımda çıkan kırmızı benekler yüzünden oldu hepsi. Bir kısmı kırmızı pembe halkalı, bir kısmı da su toplamış olan özgün tipler bunlar. Damien bu halimi görse eminim hiç acımaz pıt pıt patlatmak isterdi su dolu topları. Sonra da ölü köpek balığı tasarımının (The Physical Impossibility of Death in the Mind of Someone Living) yanına beni koyar, yeni sergisini tamamlardı. Güncel sanat ne de olsa, kaldırır yani*.

Neyse neyse, dönüyorum ulvi konulara. Beneklerimin artık çıkmamaya başladığı üçüncü gün -27 Eylül- güzel bir konser izledim. Biletleri aylar evvelden almıştık, böyle aylar evvel bilet derdine düştüğüm nadir etkinliklerden biri. Sonradan Can ve Mert de “Biz de biz de” deyince, onlara da aldık. Özden Teyze ile Esen Abla endişelendiler biraz, benekler gıdı gıdı yapar da gelemezsem diye…


Berlin Filarmoni’nin (Kuruluş: 1882) Efe ve Fora Baltacıgil kardeşler solistliğinde İKSV’nin 40. yılı şerefine verdiği özel bir konser... Şef, efsanelerden Simon Rattle. İki kardeş çok tatlılardı, şirin şirin çaldılar. Çellist Efe takım elbise giymiş, kontrbasçı Fora ise tam fora (ama hakikaten öyle). Bordo bir gömleği üste bırakmış, olmamış beğenmedim. Tamam, anlıyorum kontrbası epey bir eğilerek çalıyorsun, sonra aralarda kafanı sallayarak bir mizansen de yaratıyorsun, takımla rahat edemezsin ama arkandaki de Berlin Filarmoni yani, abini örnek alsaydın ya birazcık.

Efe ve Fora Baltacıgil, anadan ataya müzisyen bir ailenin çocukları. Hatta küçük bir kardeşleri daha var: Poyraz, o da çellist. Konser Schubert’in bitmemiş 8. Senfonisi ile başladı, sonra Bottesini’nin keman, kontrbas ve orkestra için Gran Duo Concertante’ı ile devam etti. İki kardeşin orkestra ile birlikte çalabileceği eser sayısı çok çok az. Zaten bu son eser de sonradan çelloya uyarlanmış.

Benim için esasen önemli olan konserin ikinci yarısı idi ki tabii ki Beethoven olduğundan. Hem de en sevdiğim senfonisi 7. Senfoni. Çok iyi geldi. Tabii Haliç Kongre Merkezi’nin ses, akustik sorunlarını düşünmezsek. Zaten kontrbas kalın çalgı, hepi topu 4 tel, bir de akustik sorunsalı eklenince kulaklarımıza bardak koyarak dinledik neredeyse konserin Efe&Fora bölümünü.

Berlin Filarmoni’den kısa bir 7. Senfoni buldum:


Konserde önümüzdeki sırada bizim şirketten emekli olan Betül Hanım vardı, her zamanki gibi zarif ve güler yüzlüydü. “Neler yapıyorsunuz?” diye sorunca “O kadar yoğunum ki, vakit yok.” dedi, darısı başımıza diyorum.

Bu arada Berlin Filarmoni’nin konserlerini düzenli takip etmek isteyenler için Topluluğun Dijital Konser Salonu uygulaması biçilmiş kaftan. Orkestra, Berlin’de kendi salonunda sahne aldığında, HD kameralar ve son sistem sesle canlı izleyebiliyorsunuz. Ben dünyada benzerini duymadım.

* Bana bu süreçte destek olan tüm arkadaşlarıma içten teşekkürü borç bilirim.

Hiç yorum yok: