6 Aralık 2011 Salı

This is it!

25 Haziran 2009: Dünyanın tartışmasız en büyük yıldızı, idolü, “pop’un kralı”, Los Angeles’ta 50 yaşında vedasını yaptı: Kalp krizi... Yaşasaydı, 8 Temmuz 2009’da “This is it” adlı konserler dizisine başlayacaktı.

Yeteneği Allah vergisi... Albümleri tüm dünyada 750 milyondan fazla sattı, 13 Grammy kazandı, tüm bunlarla beraber, hayatını insanları şaşırtarak geçirdi; skandallar, yanlış estetik ameliyatlar, sürreel bir yaşantı...

‘İstemeden’ ölümüne neden olan özel doktoru Conrad Murray’nin dava sürecini CNN’den canlı takip ettim. Dava altı hafta sürdü ve tam bir Amerikan filmi gibi geçti. Birkaç yıla gerçekten filme de çekerler. Davada 49 şahit dinlendi ve 300’den fazla delilin incelendiği belirtiliyor.

Dr Murray ve Yargıç Pastor
Kardiyolog Murray, ayda 150bin dolara Jackson’ın özel doktoru olarak çalışıyor ve haftanın 6 günü yanında kalıyor. Benim anladığım Jackson’ın kişisel eczanesi görevini görmüş ve ne kadar bağımlı olduğu ilaç varsa sağlamış. Öyle ki had safhada uykusuzluk çeken sanatçıya tamamen hastane ortamında verilmesi gereken ve verildiği doz da son derece kritik olan, Michael’ın “uyumamı sağlayan süt” dediği propofol maddesini (anestezik ilaç) ve beraberinde bazı yatıştırıcıları yüksek dozda veriyor.

Olay gecesi, 911 arandıktan tam 5 dakika sonra eve gelen ilk paramediğin ifadesi çok çarpıcıydı. Söylediğine göre; Doktor delirmiş gibiydi ve sordukları hiçbir soruya tam cevap verememiş; Jackson’ın hiçbir ilaç kullanmadığını söylemiş, uyuması için verdiği yüksek doz propofolden ise hiç bahsetmemişti. Avukatın “Yerde yatanın Michael Jackson olduğunun farkında mıydınız?” sorusuna, “Evet, farkındaydım” diye cevap veren tanık paramedik, “Peki, yüzüne baktınız mı?” dediğinde, “Hayır, bakmadım, o an sadece hayat kurtarmaya odaklanmıştım.” dedi. Sonra Jackson’ın fiziksel görünümü sorulduğunda, aşırı derece zayıf olduğunu, sanki kronik bir hastalıktan muzdaripmiş gibi göründüğünü belirtti ve “Eve o kadar hızlı geldik ki kurtarabilirdik!” dedi. İkinci paramedik ise eve geldiklerinde çoktan ölmüş olduğunu söyledi. Ama dört tecrübeli sağlıkçının tüm çabalarına rağmen o kalp geri dönmek istemedi.

Kathy Hilton, en yakın arkadaşlarından
Doktorun avukatlarının savunması ise, Jackson’ın son iki aydır zaten perişan halde olduğu; ekstra doz propofolü, Doktorun odada olmadığı sırada Jackson’ın kendisinin aldığı, dolayısıyla da ölümüne kendisinin neden olduğu üzerine kurulmuştu. Ayrıca, mahkemede Jackson'ın ölmeden önce her açıdan perişan durumda olduğunu kanıtlamak için bir video da gösterdiler. Londra'da vereceği "This is it" konser turu öncesinde Mart 2009'da düzenlediği basın toplantısı görüntülerinden oluşan videoda, Jackson bitkin görünüyordu. Doktorun avukatları, aslında 10 konser olarak planlanan organizasyonda, basın toplantısı sonrasında konser sayısının 50'ye çıkartıldığını belirterek bunun, Jackson’ın durumunu daha da kötüleştirdiğinin üzerine gittiler.

58 yaşındaki Murray, alabileceği en yüksek cezayla, 4 yıl hapse mahkum edildi ve doktorluk lisansını kaybetti. Doktorluk lisansını kaybetmesi belki de hapis cezasından daha mühim, çünkü ABD’de mahkemeler ha deyince lisans iptali yapamıyor, ilgili eyaletlerin tıbbi kurulu toplanıyor ve ancak öyle karar alınabiliyor. Bir de Doktorun 4 eyalette çalışma lisansı varmış. 29 Kasım’daki son duruşmadan evvel, Doktorun LA'deki lisansı dondurulmuş, Hawai'dekinin süresi dolmuş, Texas ve Nevada’da ise doktorluk yapma hakkı hala elindeydi. Doktor, ilgili kanunlar gereği gerçekte 2 yıl yatacak ama LA’deki hapishanelerin dolu olmasından ötürü 2 yıldan daha kısa bile kalabileceği söyleniyor. Hatta bilirkişiler, sadece birkaç ay hapisten sonra Polanski vakasında olduğu gibi ev hapsiyle devam edilebileceğini de söylüyorlar. Buna da LA’in Şerif Amcası karar veriyormuş, oh ne ala memleket...

Katherine Jackson
Yargıç kapanış konuşmasında, Doktoru “toplum için tehlikeli” olarak nitelendirdi ve “Doktor Murray kendisine güvenen hastasına sahip çıkmadı. Bu, basit münferit bir olay değildir. Murray, hile ve yalanları içerisinde bir de Jackson’ı suçlamakta, ayrıca en ufak bir pişmanlık göstermemektedir.” Hakikaten de davayı izlediğim süre boyunca Murray, sanki bir taş gibi yerinde oturdu.

Jackson’ın annesi Katherine, “4 yıl yeterli değil!” dedi. Bunu dese de, yargıca teşekkür ederken, Doktorun maksimum cezayı aldığının bilincindeydi.

En etkilendiğim noktalardan birisi de, Jackson uykuya dalmaya çalışırken, Doktorun, onun mırıltı halinde söylediklerini iphone’una kaydetmesiydi, bu da dava delillerinden biriydi ve mahkemede dinletildi. Yargıç da final konuşmasında bu durumun vahametine vurgu yaptı ve dedi ki “Bu kayıt, Doktorun sigorta poliçesiydi; hastasının en savunmasız anında el altından kaydedilmişti.”
[“I’m going to do that for them, that will be remembered more than my performances. My performances will be up there helping my children and always be my dream. I love them. I love them because I didn’t have a childhood. I had no childhood. I feel their pain.” (Dünyanın en büyük çocuk hastanesini yapmak istediğini mırıldanıyor.)]

Aslında tek suçlu doktordur, deyip çıkmak bana biraz anlamsız geliyor. Jackson, eczaneye gidip özgürce alamayacağı bağımlı olduğu ilaçları, kendisine özel bir doktor tutarak, almayı başardı. Doktor Murray’nin de ayda 150bin doları bir kenara koyup bu işe hiç girmemesi gerekirdi. Ya da meslek etiği çerçevesinde, hastasına bağımlı olduğu ilaçları vermek yerine, bağımlılıktan kurtarmaya çalışma yönünde -en azından- girişimde bulunmalıydı.

Sonuçta Murray’nin sadece 2-3 ay boyunca (Nisan 2009’dan beri) Jackson’ın doktorluğunu yaptığını göz önüne alırsak, propofol bağımlılığının esas suçluları, ona bu maddeyi öteden beri zerk eden eski doktorları, değil midir?

Jackson Ailesi ise, bu davanın gerçek suçlularıdır bana kalırsa. Çocukluğundan öldüğü güne dek ve ölümü sonrasında da, Michael’in her anından maddi manevi kazanç elde etmediler mi? Onu sömürmediler mi? Bu kadar büyük baskı altında, bu hassas adamın bir şeylere bağımlı hale gelmesi gayet doğaldır. Michael niye servetinin 1 sentini bile babasına helal etmedi? Bu noktada Amy Winehouse’un ailesi için de aynısını düşünüyorum.


Şimdi en sevdiğim Thriller hitlerinden birini bir kez daha dinliyorum. Rock ve R&B bütünleşmesi: Beat it!

Şarkılarınla yaşayacaksın...

7 yorum:

Gökbörü Öztürk dedi ki...

ABD'de ne doğru işliyor ki bu işlesin?

Eğlence ve basın: Amerikan basını popüler (alt)kültürden beslenir. Saman alevi gibi parlatır biraz yetenekli, eli-yüzü düzgün kişileri. Bunları sömürdükçe sömürür. Yalnız başlarına ayak yoluna bile gidemezler. Sonunda psikolojileri bozulur. Bunu sporculara bile yapıyorlar ki başlangıcı His Majesty Michael Jordan'dır ve aslında ilk kurbandır da. Basketbolu iki kez bırakmıştır çünkü soluk alamaz duruma gelmiştir. Michael Jackson'ın da yıllardır hiçbir eylemselliği olmama nedeni budur ama gençliğinde har vurup harman savurması nedeniyle müziğe dönmek zorunda kalmıştır. Bir tanıdığı onun için "milyarder gibi yaşayan milyoner" demişti... Macaulay Culkin, Justin Bieber... Hep çocuk örnekleridir. Hele Bieber işin suyunun çıkmasıdır. Daha 16-17 yaşlarında bir çocuk Kim Karadaşyan denen fazla pahalı hayat kadınıyla birlikte oluyor ama kimse de demiyor ki aga bu nedir!

Sağlık: ABD'de yeterli paranız varsa sağlık hizmetleri size göre ayarlanır. Tıpkı yargı gibi. Yeterince paranız varsa yeşil ya da kırmızı reçeteli ilaçlara yasal yollardan ulaşabilirsiniz. Yeterli paranız varsa vergiyi yarı yarıya az ödersiniz. Yeterli paranız varsa yıllarca ceza yatmak yerine savcıyla ya da karşı tarafla anlaşır parayı basar, özgürlüğü satın alırsınız.

Gelelim Michael Jackson özeline: Bunu daha önce de konuşmuştuk; MJ psikolojik ve pedagojik sorunları olan biri. Senin, benim sokaklarda saklambaç, misket, top ya da evlerimizde evcilik, doktorculuk oynadığımız yaşlarda o tv kanallarını süslüyordu. Doktorun sakladığı konuşmasında bile bunu görebiliyoruz. Yaptırdığı onca estetik operasyonun nedeni de bu bence. Gerçi o kadar estetik ameliyat yasaktır ama işte, para olunca yasaların çevresinden dolaşılabiliyor. Zamanında çıkan pedofil iddiaları da böyle. Yapmış ya da yapmamıştır, bilemem ama profile uyduğu ortadadır. Yanlış anlaşılmış olması ise çok olasıdır.

Tüm bu olanlar, yaşananlar amerikan düşü denen şeyin mezarlar üzerinde yükseldiğinin ve düpedüz yalan olduğunun kanıtıdır. O veya bu nedenlerle Türkiye'ye bu düşü pompalayanlar da ayrıca sorgulanması gereken kişilerdir.

Adsız dedi ki...

Canım Zeynom,

Popun kralının bu trajik ölümü beni gerçekten çok üzmüştü. Üstüne üstlük güvenerek seçtiği doktorunun ona oynadığı çirkin oyunlar...

Öteden beri zenci ırkına sempati duymuşumdur. Onların idolünün Amerikan basınınca nasıl sömürüldüğü konusunda yaptığı yorumlar için Gökbörü'ye sonuna kadar katılıyorum.

Büyük bir starı sayfana aktardığın için kızıma da çok teşekkürler. Eline sağlık.

Etkin Fare dedi ki...

Gökbörü, Anis, teşekkürler, ben de her ikinize katılıyorum :)

Gökbörü yine döktürmüşsün. Amerikan rüyasının (senin tabirinle düş'ü), artık varolmadığını sanırım Amerikalılar da iyiden iyiye sindirmiş durumdalar: Geçen hafta katıldığım Haliç Kongre Merkezi'ndeki İnovasyon Konferansı'nda, yumurtalık ve meme kanserlerinin genini bularak tarihe geçen Prof. Mary Claire King, Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı Prof. Tayfun Özçelik'e şunu söyledi: "Tayfun, doktora öğrencin ve çalışma arkadaşın X'in Amerika'daki laboratuvarımda benimle çalışmasına izin verdiğin için çok teşekkür ederim. Onu senden 2-3 seneliğine ödünç aldım, Türkiye'ye döneceğini biliyoruz."

Bu arada Konferans konuşmacılarından Yale Üniversitesi Beyin Damar Cerrahisi Bilim Dalı Başkanı Prof. Murat Günel, insan genomunun 3 milyar harf ve 20bin genden oluştuğunu, insan genlerinin %99,9'unun birbirinin aynı olduğunu, farkı geri kalanın yarattığını söyledi. Dolayısıyla, ha Amerikalı, ha Türk ya da "herkes Türk'tür." :)

Gökbörü Öztürk dedi ki...

Yok canım, benim "herkes Türk'tür" gibi bir savım ya da önermem yoktur.

Haa, kan çekmesi mi dersin bilmem ama Ural-Altay Soyu'ndan gelen uruklara ayrı bir yakınlık duyarım. Macar, Koreli, Moğol falan... Japonlar'a olan sevgi ve saygımı zaten biliyorsun. :)

Etkin Fare dedi ki...

Yok onu ben, sen değil; Hüseyin Kemal Eke söylerdi her sabah Geveze’nin programında :) Ne kadar eğlendirdim ya, bölümün adı "Tarihte Böğün", hala devam ediyor mu acaba? Geveze ünlü bir kişinin adını söyler. Hüseyin Kemal Eke de Hatemi Hoca üsluplu konuşması ile o kişinin neden Türk olduğunu çok komik şekilde ispatlamaya başlardı. Misal, bir seferinde Barbar Conan’a, "Adeleli Türk erkeğidir, asıl adı Kenan’dır." demişti :)

Ama öyle deme, tüm dünyanın Türk olduğu söyleyen Amerikan hipotezleri de mevcut.

Gökbörü Öztürk dedi ki...

İşin ilginç yanı Barbar Conan Kimeryalı'dır. Kimerya da bildiğimiz Kırım. :D

Etkin Fare dedi ki...

Ciddi olamazsın! Demek bu konuya dair söylentiler hipotezden bir adım öteye geçmiş :)