18 Aralık 2016 Pazar

Darüşşafaka - Real Madrid

Darüşşafaka - Real Madrid Euroleague karşılaşması, Volkswagen Arena, 15 Aralık 2016, İstanbul.
İnsanın konuşamadığı, düşündüğü anlarda arayıp soran dostları, arkadaşları biraz biraz zihin odalarını değiştirmek adına iyi geliyor. Şevket Finike'den şehrimize ayağının tozuyla harika bir öneriyle geldi. 'Bir Euroleague maçına ne dersin, Darüşşafaka Real Madrid'le oynuyor?' 'Kar buz diyorlar Şevket, şimdi bilemedim, bir de bizimkiler patlama diyor, endişe ediyor.' 'Ne kar, buzu ya, yok öyle bir şey, üstelik evinin dibi, Alp yerleri ayırıyor ona göre.' 'Öyle mi diyorsun, tamam o zaman.'

Maç Volkswagen Arena'da gerçekleşeceğinden 19:30'a doğru Uniq'teydim. Her daim boş görmeye alışık olduğum otopark tıka basa doluydu, epey dolaştıktan sonra bir yer buldum ama her türlü ortalamama rağmen arabadan çok zor indim, solumdaki aracın, çizgileri ortalamak yerine üstlemeyi tercih etmesi nedeniyle. Böyle zamanda ilk bulduğun yere koyacaksın, daha bir şeyler atıştıracağım.

Şevket, Alp'in hazır ettiği davetiyelerimizi almış bekliyordu. Alp onu akredite de etmiş, yani istese basın tribününde oturur ama bendeniz herhangi halk olduğumdan ve oraya giriş yapamayacağımdan, sahaya yakın numaralı yerlerimize geçtik. Biz geçtik sandık ama bir süre sonra 'kalkın burası bizim' diyen oldu. Meğer yanlış bloğa oturmuşuz. Maç başlamak üzere olduğu için aramakla uğraşmayalım diye boş olan bir sıraya oturduk. Maç başladı, yine 'kalkın burası bizim' sesi duyuldu. Kendi yerimize geçmenin iyi olacağını anlayıp kalktık ve sonunda yerleştik.
Nocioni bakakalır. Volkswagen Arena, 15 Aralık 2016, İstanbul. 
Maç tıklım tıklım doluydu. İlk kez bu kadar dolu bir basketbol maçı görüyorum; 'Real Madrid etkisi' dedi Şevket. Maçın başlarında biraz geriye düştüysek de geçen yılın Euroleague şampiyonu Real Madrid'i açık ara yenmeyi bildik. İbrahim Kutluay ve Kerem Tunçeri de izlemeye gelmiş. Kutluay, Daçka İcra üyesi, Tunçeri de sanırım eski takımı Madrid'e selam çakmaya geldi.

Volkswagen Arena'da ilk kez bir müsabaka izledim, salon ne kadar güzelmiş. Tuvaletler dahil her yer tertemiz, düzenli, güvenlik sıkı. Doğuş Grubu gayet iyi bir yatırım yapmış. Ayrıca ponpon kız grubu da süper hazırlanmış. Zaten biliyorsunuz IOC ponpon kızlık işini tanıdı, yani gelecekte olimpiyatlarda bir spor branşı olarak yer alabilirler.
Darüşşafaka'nın maskotu Dado'ya bak sen.
Şevket, maç arasında Dado'dan şapka kazandı.
Düşündüm de, bundan önce izlediğim basketbol maçı tam 2 yıl öncesine tekabül ediyor. Daçka'dan bir tek Semih Erden'i bilebildim. Hakemlerden birine ise nedense şaşırdım: 'Aa hakeme bak, boyu neredeyse Semih Erden kadar, tüh be oyuncu olamamış' derken Şevket, Daçka koçunu işaret ederek: 'İyi bak, tanıyacak mısın?' dedi. 'Aaa David Blatt bu, ne ara geri geldi?' konuşmalarıyla basket güncellemem tamamlandı.
Semih Erden ve basket! Volkswagen Arena, 15 Aralık 2016, İstanbul.


Kaliteli müsabaka bünyeme inanılmaz iyi geldi. Hele de Real Madrid takımının maç skorerlerinden Hunter'ın adının Othello olduğunu görünce başladım tabii hemen. Z:'Adam hem romantik Othello hem de Hunter, belli zaten' Ş:'Takıma bak Shakespeare oynuyorlar sanki' Z:'Amaan bunlar da Araplar sayesinde atıyor, baksana bir tane İspanyol kalmamış, hıh' Z:'Skorborda bak bir de Jaycee Carroll var kadroda, Lewis Carroll gibi, takım kesin tiyatrocu kökenli' gibi anti centilmen yorumlarım karşısında Şevket beni kınadı ama ülkemizde her siyaha 'Arap' denmesi acayip komiğime gidiyor, kendimi alamadım işte. Rahmetli anneannem de öyle derdi, kötü bir amacımız yok ki.

Skor mu? 81-68. Alkış!

4 Aralık 2016 Pazar

Hekimbaşında Bir Esinti Bir Konser

Borusan Quartet, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.


Bu konserle sezonu tam tamına açmış olduk. Hekimbaşı Salih Efendi Yalısında Borusan Quartet konseri. Üsküdar Amerikan Lisesi Mezunlar Derneği'nin bu hoş etkinliğine Selin'in davetlisi olarak katıldık.

Konser öncesi saat 15:00'deki kokteyle katılmak üzere öğlen yola çıktık, Erenköy'den Selin'i aldıktan sonra Anadolu Hisarı'na geçtik. Tabii yol boyunca trafik, rota ve ayarsız sürücüler Can'ın ana konularıydı.

Hava bulutlu gibiyse de güzeldi. Merdivenlerden denize doğru indik ve kokteyl alanına ulaştık. Borusan Quartet de erken gelmiş, su kenarında manzaraya bakıyordu. Yeşillikler içinde kutu gibi bir yalı, mimarisine bayıldım, bahçesi de tam karar büyüklükte. Karşı yakaya baktığınızda, bir taraf Baltalimanı, diğer taraf Rumeli Hisarı. Ortada köprü. Köprü manzaraları niçin iyi bir şey gibi sunulur, hiç anlamam ama...
Borusan Quartet Konseri, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.


Kokteylde eski-yeni birçok Üsküdar Amerikan mezunu vardı. '1990 yılına dek kız lisesi olduğundan katılımcılar da hanım ağırlıklı.' dedi Selin. İkramlar güzeldi. Arada yalının sahiplerinden Serhan Hanım masamıza geldi: 'Hoş geldiniz, memnun musunuz?' dedi. Evinde Borusan Quartet'i ağırlıyorsun, müthiş. Tabii iki kız kardeş, bizleri de çok güzel ağırladılar Serhan ve Ferhan Hanımlar.

Sonra biraz daha su kenarına inelim dedik ve şaraplarımızı alıp suya doğru yöneldik. Harika. Hep yatıştırıcı, hep açıcı. Çok temiz görünüyordu. 'Mayom içimde, hadi bana eyvallah, kib' diyesim geldi.
Borusan Quartet Konseri, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.
Baktık saat 16:00 oluyor, içeri doğru kitleyi takip ettik. Yalının yaşayan mutfağından orta kattaki salona geçtik. Zaten bu konserler dizisi de Salon Konserleri diye geçiyor. Adı üstünde yani. Geçerken alt kattaki şamdanlı piyano dikkatimi çekti. Konserin gerçekleştiği orta salonda kuyruklu bir piyano daha vardı. Salonun avizesi de Çekoslovak olsa gerek, güzeldi. İskemleleri yan yana dizmişler, arka taraflarda kalan boş yerlere geçtik. Yer ararken Yeliz'le karşılaştık, uzun süredir görmüyordum, daha da güzelleşmiş. Bu arada salon çaka çak doluydu. 
Borusan Quartet Konseri, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.
Konser Aleksey Igudesman'ın Borusan Quartet için yazdığı 3 bölümlük (Winter Palace, Calimba in Buenos Aires ve What's the Time) eser ile başladı. Parça aralarında Efdal Altun'un paylaştığı anekdotlar eğlenceliydi. Gerçi biraz değiştirmesi lazım, geçen yıl Burhan Öçallı konserlerinde de aynılarını anlatmıştı. Ama o da haklı, ne yapsın.
Konser boyunca selfie çubuğu ile çekim yapan hanımı, ancak biste arkadan birisi yanına giderek uyardı.
Efdal kapanış konuşması yapıyor, sağ tarafta aynanın önünde biraz çıkmış.
Borusan Quartet Konseri, Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.
Konser repertuvarı zengindi, Igudesman'dan sonra Piazzolla'nın Mevsimler'i, Serkan Gürkan'ın tangosu, Afyonkarahisar Türküsü ve Quartet'in çok sevdiği Oğuzhan Balcı'nın bir eseri ile devam etti.    
Serhan ve Ferhan Hanımlar, Quarteti uğurluyor. Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 27 Kasım 2016, İstanbul.
Sanırım samimi bir ev ortamı olunca Efdal, bize sordu bis'te 'ne çalalım' diye. İçimden 'Burhan Öçal'ın Eski İstanbul'u' diye seslenmek geçti ama çekinerek vazgeçtim. Sonra arkadan birisi 'Çağ şarkı söylesin' diye bağırdı. Çağ gidip notaları getirdi ve o tüyleri diken diken eden Sarıkamış Türküsünü seslendirdiler. Çağ Erçağ'ın söylediği bölümler 4. dakika sonrasında:
Bu sempatik, samimi dörtlüyü her dinlediğimde mutlanıyorum. İyi ki varlar.

2 Aralık 2016 Cuma

Hisse-i Şayia

Hisse-i Şayia oyun afişi
Bir müzikli oyunda rol almak üzere İzmir’den İstanbul'a gelen Nurhancığımı bir süre bizde misafir ettik, ne iyi oldu. Sonra otele çıktı, ayrı düştük ama hemen bir buluşma ayarladı sağ olsun. 19 Kasımdaki Hisse-i Şayia oyununa yeğeni Yağmur davet etmiş, 'mutlaka gidiyoruz’ dedi. Hay hay! Yağmur da oyunda evin şeker mi şeker Ermeni hizmetkarını oynuyor bu arada.
Annem ve Nurhan. Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.
Günlerden cumartesi olunca trafiği de hesaba katarak vakitli gidelim diye anlaştık ve 7'yi biraz gece metrodan Nurhan’ı aldığımız gibi yola çıktık. Şehir Tiyatrolarının Kağıthane Sadabad sahnesine daha önce birçok kez gittim ama genelde babam götürdü, hiç kendim direksiyonda olmadım. Bu sefer iş başa düşünce navigasyonu açtım tabii. O Cendere Yolunun tozunu toprağını hiç sevmem ama ‘ne yapalım sanat için çekeceğiz artık’ dedim içimden. Gel gelelim navigasyon beni TEM'e yönlendirdi, hiç bilmediğim yerlerden öylesi böylesi derken, Nurhan’ın nidaları ay'ları oy'ları eşliğinde güle oynaya kendimizi Kağıthane'de bulduk, toz toprak da olmadan tertemiz vardık.
Oyun öncesi özçekim çalışmalarımız. Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.

Oyunun başlamasına biraz vardı, fuayede oturup sohbet ettik. Sonra Yağmur geldi kulisten, biraz da onunla hoş beş ettikten sonra salona geçtik. Torpilliyiz tabii, yerimiz en önde.
Hikmet Körmükçü, Selma Kutluğ, Sezai Aydın, Zihni Göktay (soldan sağa).
Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.



Hisse-i Şayia, 100 yıllık bir oyun, vodvil. Yani Darülbedayi’den kalma bir klasik. Esasen de bir uyarlama. Ama yazar İbnürrefik Ahmet Nuri öyle güzel uyarlamış ve Türkleştirmiş ki, Fransız vodvil uyarlaması olduğunu söylemeseler asla anlamazsınız.

Cumhuriyet tiyatrosunun oluşmasında ciddi katkıları bulunan İbnürrefik Ahmet Nuri, “Mavi Sakalın Sekizinci Karısı”ndan uyarladığı “Sekizinci” adlı oyunun çok ünlü olması nedeniyle Soyadı Kanunu döneminde Sekizinci soyadını almış. Çok hoş değil mi? Kendisi hakkında daha fazla bilgi için soldaki resme tıklayın.

Oyuna dönersek, asırlık bir yapım olabilir ama konu güncel. Kadın-erkek kutuplaşmaları, yürümeyen bir evlilik sonucunda biricik kızlarının arada kalışı, mutsuzluğu ve bu durumun kızın evliliğine dahi yansımasının komik şekilde irdelenişi… Yani bir evlilik komedisi.

Oyun başında usta oyuncu Zihni Göktay sahneye çıkarken büyük alkış koptu ama daha önce de izlemiştim, onun tüm oyunlarında sahneye ilk adım atışı hep alkış kıyamet oluyor. O da zarifçe seyircisini selamlıyor oyunun akışını hiç bozmadan. Çok tatlı klasikleştirdiği bir hareketi var, gidin görün derim. Oyunu ise alıyor götürüyor insanı, o nasıl bir ezberdir, o nasıl tüm oyuncuları yüreklendirmektir. Müthiş bir yorumcu.

Elbette Hikmet Körmükçü’nün performansı da şahaneydi, denge ve kondisyonuna helal olsun.
Yeni evli Mahmure (Zihni Hocanın kızı Zeynep Göktay Dilbaz), kocası Necmi (Zihni Hocanın damadı Uğur Dilbaz) ile bir türlü yalnız kalamıyor. Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.
Bu usta oyuncular dışında sahnede bir kişi vardı ki, o sesin canlı halini birebir yaşamak olağanüstüydü. Evet, Sezai Aydın’dan bahsediyorum. Al Pacino ve Robert de Niro’yu seslendiren, Fred Çakmaktaş, Rocky ve Bill Cosby’ye kendilerinden fazla hayat veren o muazzam ses. Oyunda jest, mimiği az ama sesi fazla fazla yetiyor zaten. Tarzı bu.
Bu fotograflar benden. Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.
Oyun bitiminde tebrik için kulise gittik, Yağmur bizi karşıladı. Sonra birer birer oyuncular geldiler. Hepsini kutladık, teşekkür ettik. Annem Zihni Hocayla fotograf çektirirken, baktım Hoca beni de çağırıyor, derhal koştum ve kareye giriş yaptım. Böyle sanatçılarla tanışmak bir onur.
Annem ve Zihni Göktay ile kuliste.
Hisse-i Şayia, İstanbul Şehir Tiyatroları Kağıthane Sahnesi, 19 Kasım 2016.
Peki hisse-i şayia nedir diye sorarsanız, paylaşılamayan mal, eşya anlamına geliyor. Tabii oyundaki paylaşılamayan mal da çiftin kızı. Ahmet Nuri Bey bu adaptasyon oyunda gerçekten de isabetli bir isim tercih etmiş.
Oyunun ilk sahneleniş zamanlarından yorumlar, oyun kitapçığından, 
Şehir Tiyatrolarının oyun kitapçıkları titizlikle hazırlanıyor. Bakınız, örneğin 1967’deki Hisse-i Şayia’yı sahneye koyan müthiş sanat adamı Vasfi Rıza Zobu’ymuş ve oyun 3 perde olarak sahnelenmiş. Gazete kupüründe “İbnürrefik Ahmet Nuri Beyin 3 perdelik komedisi” diyor. 2016 versiyonu ise 2 perde olarak düşünülmüş.
30 Mayıs 1967 tarihli Meydan Gazetesinin nefis yazısı.
Bir de şimdiki kültür-sanat sayfalarını gözünüzün önüne getirin.