18 Haziran 2016 Cumartesi

Allegrettoların Allegrettosu

Çağrışımlarla yaşayan bendeniz, Melike Karakartal'ın hoşuma giden bu yazısını bitirdiğimde kafamda Allegretto çalıyordu. Tam olarak hayatın müziği bu. Teması, ritmi her şeyi bunu anlatıyor.

Dinle dinle bıkmazsın. Kapitalist düzende insan kendini tüketir, isteklerini yaşayacak cesareti kaybeder, hayatının ana teması korku olur, ‘özgürlük’ metaforu içinde gerçekte köleliğe tapar ama bu müzik, ne tükenir ne yok olur. Ne de sen -bu denli hızlı tüketimde sömürgeleşen yaşantın içinde- ondan bıkmayı başarabilirsin. Bu müzik, gerçekten özgürdür; sevgi ve tutkunluk içindeyken özgürlüğü, değerleri ve erdemi simgeler.

'Klasik müzik mi? Iyy!' diyen varsa, bundan iki doz verin, işlem tamamdır. Beethoven'ın 7. Senfonisinden bahsediyorum. Özellikle de 2. bölümü.

Böyle bir görkem yaratımı, böyle bir kalite anlayışı, böyle bir zeka gösterisi olamaz. Ama olmuştur, Beethoven bunu bize bırakmıştır. Bu eser bize her daim yardıma hazırdır. Çünkü Beethoven çok net olarak kalbini açmıştır. 

The Wiener Musikverein'dan bir kayıt, sevgilim Leonard Bernstein yönetiyor. Rahmet eylesin. Beethoven darılmasın, Leonard da ayrı bir dahi idi.


Bakın Suzan Abla da bu işe kafayı takmış, şef Stéphane Denève ile röportaj yapmış, yazı yazmış.

Birçok filmin ve King’s Speech'in de müziğiydi. Filmi beğenmiştim, Colin Firth’ü de severim.

12 Haziran 2016 Pazar

461 Ocean Boulevard

Oray Eğin'in bugünkü yazısı, baştan sona birçok şey çağrıştırdı. Bunlardan birisi Eric Clapton'ın çok sevdiğim 461 Ocean Boulevard albümü.

Clapton, uyuşturucu bağımlılığından kurtulduktan sonra Temmuz 1974'te çıkarmıştı bu albümü. Bana da orijinalini (aynı yıl Madrid'te basılmış versiyonu) Barcelona'dan almak kısmet oldu. Pikabımın eskiyen hoparlör bağlantılarını halen yaptıramadığım için -Babam 6 aydır 'ben hallederim' diyor- dinleyemedim. Olsun, böyle olsun ama plak benim olsun.
Eric Clapton'ın 461 Ocean Boulevard'ını aldığım pazar çıkışında. Moritz'in Mini aracı tabii ki favorim. Hey gri pisluk, gergeriyan Mini'ye çarparak mı park ettin yoksa!? Palo Alto Market, 3 Ocak 2016, Barcelona.


Albümün adı Clapton'ın albümü kaydederken yaşadığı Golden Beach Miami'deki kiralık evin adresi. Sonradan o sokakta hayran izdihamı yaşandığı için belediye evin numarasını değiştirmiş hatta.
Sergideki plakların arasında bunu gördüğümde ne kadar mutlu olmuştum.
Üstüne de 'ABD'de 1 numara' logosu basmışlar, 'ona göre dinleyin yani!' diyorlar İspanyollara.
İyi de adam İngiliz, o ne olacak?
Albüm kapağının iç kısımları evin salonundan ve bahçesinden fotograflarla dolu. Clapton Atlantik kıyısında, çıplak ayak, sakallı ve gömleğinin önü açık vaziyette evin bahçesinde dolanmayı ve beste yapmayı seviyormuş belli ki.
Albümde Bob Marley'in I Shot The Sheriff'inin cover'ı da var ama bir Eric Clapton bestesi tercih ederim. Çok güzel şarkı...


Keşke Amy Winehouse da başarabilseydi.

6 Haziran 2016 Pazartesi

Daha fazlası

Her şeyin daha fazlasını söylemek lazım. Düşünceleri kalıba soktuğun zaman karşı tarafın kafandakini değil tornadan geçmiş olanı veri kabul ettiğini unutmamak lazım. Diğer yandan Muhammed Ali gibi her ağzına geleni söylememek de lazım. Hem öyle hem de böyle olunca ne yapmak lazım? O zaman çocukluğa inip lazımlığa oturmak mı lazım? En iyi fikir bu galiba… Onun için de bir Jung ya da Freud olmadığımız göre, yine başa dönüyorum: Her şeyin daha fazlasını söylemek lazım. Seviyor musun? Daha fazla söyle. Beğenmedin mi? Biraz daha fazla üzerinde dur. Özlüyor musun? Daha fazla dile getir. Rahatsız mı etti? Vakit yitirmeden hepsini söyle. Takdir mi ettin? Hemen belirt. Korkuyor musun? Dök içini. Zaman geçiyor ve zaman bunlara karşı nötr.

Zor değil bence. Böylelikle daha açık ve daha dürüst olur, neticede de daha anlamlı ve tavırlı oluruz. Gerçekliğin bir derinliği var, mesele bizim kaç katmanlı olduğumuz ya da olmak istediğimiz…

Şimdi Lalo’dan bir bossa nova çok iyi gider. Hem de Katalan Müzik Sarayı’ndan bir çekim. Sesini çok açın. Öğrenmem gereken çok şey var.