31 Temmuz 2014 Perşembe

Sana koşuyorum bir vapurun içinden*

Sait Faik Abasıyanık (Fotograf: Ara Güler)
Yazıları aksattım bu aralar…

Bu seneki Müzik Festivalinde, açılış konserini de sayarsak üç etkinliğe gittim.

42. İstanbul Müzik Festivali, 1 Haziran Pazar günü şef Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve başarılı genç çellist Dorukhan Doruk ile açıldı. Ancak Soma olayları nedeniyle açılış, kokteyl de dahil sönük geçti denebilir. Açılışa Melihle katıldık; kokteyl masamıza izin isteyerek katılan Hakan Bey ve eşi ile güzel bir Bozcaada muhabbeti yaptık, ben de 19 Mayıs'ta Bozcaada'ydım. Ortak paydada dedik ki “Bozcaada şarabı adada tatlı gidiyor, İstanbul’da ise acı.” Gerçekten de öyle, Talay’dan aldığım şarabı sirke diye salataya koysam olabilirdi yani.
İKSV İstanbul Müzik Festivali Açılışı, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, 1 Haziran 2014, İstanbul

Kokteyl devam ederken Lütfi Kırdar’ın fuaye alanında Borusan Çocuk Korosu’nun seslendirdiği parçalar, en az konser kadar etkiledi beni. Zira kendi koro yıllarıma gittim. Çocuklara eşlik ettiğim parça ise “Yugoslavia” idi. Bu harika parçayı söylerdik TRT İzmir Çoksesli Korosu'nda. Aşağıda paylaşıyorum.


Konser öncesindeki plaket töreninin ardından, piyanist Gülsin Onay'a onur ödülü takdim edildi. Onay konuşmasında ödülünü Gezi Ruhu'na adadı. Konuşması biten ve merdivenlere yönelen piyaniste Gezi platformundan bir temsilcinin çiçek vermek amacıyla merdivenlere hamle yaptığı sırada, Onay temsilciyi merdivenlerde durdurup sahneden aşağı indirdi ve saksıdaki minik çiçeği sahne aşağısında kabul etti. Sonrasında sahneye gelen Çellist Doruk'un performansı dikkate değerdi. O da konser bisini ülkemizde hayatını kaybeden gençlere ve Soma işçilerine adadı.

Festivalin sonuna doğru bir gün aralıkla Diana Damrau ve Fazıl Say konserlerine Esen Abla ve Özden Teyze ile katıldık. Bu iki konser için biletlerimizi Şubat ayında almıştık. Sağ olsun Esen Abla güzelce seçmişti gideceğimiz konserleri. Bana da sadece biletleri almak düştü.
Diana Damrau & Xavier de Maistre, Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall, 23 Haziran 2014, İstanbul



Bu yıl festivalin açık ara yıldızı Alman kolaratür soprano Diana Damrau. Uzun süredir dinlediğim en güzel ses ve yorum. Konser mekanı ise Boğaziçi Üniversitesi’nin Albert Long salonuydu. İlk kez gittim ve hoşuma gitti ortam. Salonda bir de kilise orgu var ki orada iyi bir organistin konserini dinlemek ne kadar güzel olurdu diye düşündüm. Yerimiz üst katta balkondaydı; Diana ile arpist Xavier de Maistre’i profilden izledik. Özden Teyze’nin de bileti bizim yanımızda olmasına rağmen merdivenleri çıkmakta zorlanabileceği için aşağı salonda boş güzel bir yer bulduk, o da oradan izledi konseri.

Balkondaki oturak araları çok dardı, verev oturmanız iyi olabilir, o da tabi bir yanınız boşsa. Benim önümdeki adam ise tam bir “kıl”dı. Bu tanımlama az kalıyor ama neyse… Dizlerim onun oturağına değiyordu hafifçe. Dizim her değişinde de adam ahşap oturağı geriye esnetmek suretiyle dizime bastırıyor ve o yetmiyormuş gibi bir de arkasına dönüyor gibi yapıyordu ters ters. Konser boyunca sürdü bu durum. Şeytan diyordu ki: “Al festival kitapçığını adamın hafif kel kafasına indir!”. Kusura bakmayın vahşi tarafım ortaya çıkmak üzereydi. Yani ne yapsaydım, minicik oturakta bağdaş mı kursaydım?
Sahne arkasında orgun klavyesi görülebilir.
Diana'nın kadife sesi ve teatral yorumuna arpistin mükemmel eşliği bizleri mest etti. Her iki sanatçı da sempatik tavırlarıyla ilgi topladı. Xavier de Maistre da ne kadar zarif bir arpistmiş. Müthiş tekniğinin yanı sıra tellere yumuşak dokunuşu ve zamanlamaları çok iyiydi. Şan konserlerinde piyano esastır ama arpla insan sesinin ne kadar güzel bir kombinasyon olabileceğine şahit olmuş olduk. Belli ki Xavier de Maistre, Diana ile seslendirdikleri parçaların piyano partilerini arpa uyarlamış, büyük iş…

Festival kapsamında katıldığımız son etkinlik ise Fazıl Say ve Arkadaşları’nın “Ölümünün 60. Yılında Sait Faik’i Hatırlamak” konseriydi. Say’ın İKSV’nin siparişi ile ölümünün 60. yılında Sait Faik Abasıyanık’ı anmak amacıyla bestelediği bir yapıt. Esasen bu bir edebiyat-müzik buluşmasıydı. Aynı zamanda klasik batı müziği ile Türk sanat musikisinin birlikteliğiydi. İKSV’nin böylesi “Türk” bir sipariş vermesi de ayrıca güzel.

Eserin dünya prömiyerini Sait Faik Abasıyanık’ın hayatının büyük bölümünü geçirdiği Burgazada’da önce günbatımında, sonra da yıldızların altında, martı sesleri eşliğinde izleyen şanslılar arasındaydık. Sait Faik modern Türk edebiyatının büyük öykücüsü, Fazıl Say da Cumhuriyet Türkiyesi’nin gurur duyduğumuz sanatçısı. Ne güzel bir yakınlaşma…
Fazıl Say, Sait Faik'i Hatırlamak, 25 Haziran 2014, Burgazada Meydanı
Özen Yula’nın yazıp sahnelediği eserde, oyuncular Demet Evgar, Songül Öden ve Esra Bezen Bilgin anlatıcı rolündeydi. Vokallerde Zeynep Halvaşi ve Serenad Bağcan, enstrümanlarda ise Borusan Quartet, Hakan Güngör (kanun), Derya Türkkan (kemençe) ve Aykut Köselerli (vurmalı çalgılar) vardı. Ses sisteminde zaman zaman sorunlar olduğundan, tiyatrocuların mikrofonlarındaki patlama ve haykırış anlarındaki kulak tırmalayıcı yükseklikteki sesler rahatsız ediciydi.

Say, bu yapıtı için şöyle demişti: “Bu müzik tamamı makamsal (hicaz) olacağı için benim için de bir ilktir ve özeldir... Ve de sanırım tarihte de ilk olacak bir klasik müzik bestecisinin Türk sanat musikisine bu kadar yakınlaşmak istemesi: Piyano ile kanunun, viyolonsel ile kemençenin diyalog ve bütünleşme halinde olacağı bir ilk yaratmak istiyorum...”

İKSV Festival Afişi, 2014
Bu çalışma Fazıl Say’ın yaratıcılığının güzel bir örneği ancak beni çok etkiledi diyemeyeceğim. Daha modern ve çoksesli bir yapıt beklentisi içerisindeydim. Zira -Evin İlyasoğlu’na katılıyorum- Sait Faik klasiği kırmış ve bir dönüm noktası olmuştu. Bu paralelde Say da daha çoksesli bir yaklaşım sergileyebilirdi ancak tercih ve his meselesi elbette.

Son bir not: bu seneki festival afişi sönük. Güher-Süher Pekinel kardeşlerin iki çalışmasını kendi el yazıları eşliğinde dünyaca ünlü ve ödüllü grafik sanatçımız Bülent Erkmen’e yaptırmışlar ama olmamış. Pekinel Kardeşlerin müziği bizi her yönden mest ediyor, resimlerini festival afişine basmaya gerek yok.


* Sait Faik'in "O ve Ben" şiirinden: 
Sana koşuyorum bir vapurun içinden
Ölmemek, delirmemek için.
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak.
Hayır değil, değil sıcak
Dudaklarının hatırası
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı.
Gözlerine bakmalıyım
Sesini işitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.

Yapamam, onsuz edemem...