10 Ağustos 2012 Cuma

Gotye Yeniden

Nasıl anlatsam nerden başlasam mmm… Biraz uyku, kitap, biraz gölgelenme, biraz da yeni aldığım Sherlock çizgi serileri derken, bir arkadaşımın çok beğendiğim tabiriyle görmemiş gibi yüzmek amacı ile yine Bodrum’daydım. Kefaluka’nın (Akyarlar) buz mu buz çivi mi çivi sularında kimsecikler yok, oh ne güzel, plaj kalabalık, vatandaş yanıyor. Muzaffer öncü birlik edasıyla suya koşarken bir sesle irkildim. O da nesi? Gotye çalıyor bizim otelin DJ. Ama bir türlü emin olamıyorum Gotye mi değil mi zira intro acayip uzun, mecbur girmedim denize, bekledim iskelede. Sonunda beklediğime değdi ve içinden Gotye çıktı, şarkının tamamı kullanılmamış ama güzel remiks, burada paylaşıyorum.

Geçen hafta gerçekleşen ikinci Bodrum çıkartmamda ise bu remikse denk gelemedim ama tam da doğum günümde standart Gotye-Kimbra’yı bir kez zar zor duyabildim çok kısık sesli bir halde. Var bir şey, bu şarkı beni takipte nereye gitsem.

Buradan DJ Mahmut’a “Turntable’ına sağlık.” demek istiyorum. Üşenmeyip bu versiyonu cd ile bana getiren DJ Can’a da özel bir teşekkür. Arabada devamlı bunu çalıyorum, hala bıkmadım.

Tüm tatil boyunca yanımdan ayrılmayan köpeğim, isim bulamadım ama yüzmeye bayılıyor.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

O Konser

Gary Peacock, Keith Jarrett ve Jack DeJohnette
Caz Festivali kapsamındaki son ama asla sonuncu olmasını istemeyeceğim bir konser... Cins adamlar triosu... Kötü akustiği bile tedavi eden bir karma... Müdanasız sanatçılar bileşimi...

Keith Jarrett Trio konserini kaçırmam olanaksızdı. Yaşayan en iyi caz piyanisti ve bestecilerden benim ve pek çokları için. Gürültüye, izleyiciye sinirlenip konseri yarım bırakıp sahneyi terketmişligi var. Yine çok büyük caz efsaneleri akustik basta Gary Peacock ve davulda Jack DeJohnette ile birlikte…

Jarrett konserlerinde tabiri caizse sadece nefes almanıza izin vardır; cep telefonu, kamera, fotograf makinesi alerjileri vardır ve konser başlamadan dinleyiciler diğer gösterilerde olduğundan daha uzun ve üstüne basa basa uyarılırlar. O nedenle 3.000 kişilik Haliç Kongre Merkezi'ni dolduran caz severlerin içeriye hafiften korkarak girdiğine eminim. Ben en azından öyle hissederek girdim ve de Keith Jarrett'i ilk kez canlı dinleyeceğim için çok heyecanlıydım. Konserde bana eşlik eden seslendirme arkadaşım Sancar da benim heyecanım karşısında daha fazla dayanamayıp heyecanlandı. Konser çok güzel ritimli bir parçayla başladı. Doğaçlamalar muhteşemdi, kaydedilebilseydi keşke. Doğaçlamalardan birinde gözlerim dolar gibi oldu.


Jarrett’ın piyano aşkını ve onunla nasıl bütünleştiğini görmek, parmaklarındaki hassasiyeti duymak çok güzeldi. Kırmızı gömleği ile sahneye arkası dönük sırtını kambur yapmaları, arada ayağa kalkarak çalmaları, arada da squat pozisyonunda sallanmaları harikaydı. Tam anlamıyla hipnotize olmuş gibi dinledim, izledim. Sanki Antik Yunan tiyatrosundayız ve üç filozof toplanmış ders veriyorlar.

Konser boyunca beni en rahatsız eden şey Jack DeJohnette'in davulunun ayak ziliydi. Adam her bastığında ses salonun her bir yanında yankılanıyordu. Bir ara sağ kulağımı kapatarak dinlemek zorunda kaldım. O ara Sancar dehşetle ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Bu yankı konusunda direkt salon akustiğini suçlamak istemiyorum çünkü bu ses organizasyonu Jack tarafından da talep edilmiş olabilir, belli olmaz. Konser sonrası kendisiyle görüşme şerefine nail olan yakın kaynaklardan aldığım bilgiye göre Jarrett salondan şikayet etmemiş, bir de beğenmiş. Nasıl olmuş anlamadım. Sanırım bize gelen sesler sahneye hiç ulaşmadı. İyi bari...

Bu konserde en az Keith Jarrett kadar beni heyecanlandıran başka biri de Güher Pekinel idi. Konser arasında kendisini tek başına beklerken gördüm ve delirdim. Hayranı olduğum piyano ikizleri Pekinellerden Güher. İkiz oldukları için maalesef kendisine yaklaşıp ilk söylediğim şey "Merhaba Güher mi Süher mi?" oldu. Yanına gidene kadar da akla karayı seçtim. Bir ara gitmekten vazgeçtim. Sancar "Eee sen gitmezsen ben gidiyorum." deyince kendimi yanında buldum. Ayak üstü sohbet ettik. İkizi Londra'daymış. Güher Pekinel'in Keith Jarrett hayranı olmasına ayrıca sevindim.

Konserin aradan sonraki bölümü beni çok sarmadı. İnsanlar cep telefonlarından, twitter’larından vazgeçemediği için beklenen yaşandı ve Jack DeJohnette mikrofona giderek “Lütfen anı yaşayın, fotograf çekmeyin.” dedi ve yerine geçti. Sonra Keith Jarrett mikrofona gitti ve "Medeniyet daha buraya gelmemiş sanırım, bunu anlatamadan ölüp gideceğiz biz. Hayatın her anını fotograf çekerek yakalamaya çalışmaktan gerçek anı kaçırıyorsunuz, anı yaşayın.” diyerek epey azarladı kitleyi. Adamlar bu kadar güzel doğaçlamalar yaparken dinleyenlerin arasındaki zırzopların bir yandan şakşak fotoğraf çekmesi, twitter’larından anı paylaşma hırsları gerçekten sinir bozucu ama dinleyiciyi bu kadar azarlamak da bilemiyorum ne kadar doğru. Hoş bu adam büyük bir adam, huysuz bir adam, kitle de bunu bilerek geldi aslında ama ne yapalım aradan fırtlayanlar oluyor yine de… Bir de söylemeden edemeyeceğim, niye bu kadar çok alkışladınız, solo varken alkış yokken alkış bir karar verin, aslan ateşli halkadan mı geçiyor da her notayı alkışlıyorsunuz?

Caz açısından düşünürsem şu ana kadar dinlediğim en iyi konserdi, tekrarı olur mu bilmem. Bis de beni benden aldı: Jarett'ın en güzel seslendirdiği standartlardan biri olan “When I Fall in Love”.

Konser sonrası park alanına giderken Sancar “Bak bak, seninki” dedi. Bir baktım Güher Pekinel direksiyonda, bana el sallıyor. Sonra penceresini açtı, “Beğendiniz mi?” dedim. “Çok güzeldi.” dedi. Sancar’ın dediğine göre ben ona bakmıyorken de yanında oturan kişiye beni gösterip bir şeyler söylüyormuş. Canım benim, nasıl minyon nasıl tatlı bir insan. Umarım onlar da kardeşiyle bir konsere gelirler yakında. Hayattaki duruşlarını, sessizce yürüttükleri sosyal sorumluluk işlerini ve özellikle Tevitöl işbirliklerini hayranlıkla izliyorum yıllardır. Onu da başka bir yazıda konu ederim.